ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL
ALLAH-MUHAMMED -YA ALİ.

Vahdetin sırrına ereyim dersen
Vucudun şehrine gireyim dersen
Tüm alemi aynı göreyim dersen
Önce Kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Küntü kenzin sırrına ermek için
Tüm alemi kendinde görmek için
Hakk sende olduğun bilmek için
Önce Kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Enel Hakk sırrına erişmek için
Tüm varlığı bir gözle görmek için
Vahdeti vücuda ulaşmak için
Önce kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Hakkı Baba Hakk'ı bileyim dersen
Hakk'a Hakk-el yakin olayım dersen
Sen kendi kendini bileyim dersen

..ÖNCE KENDİ ÖZÜNÜ BİLMEN GEREK..

..Dönen dönsün yolundan ,Ben dönmezem yolumdan..

Join the forum, it's quick and easy

ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL
ALLAH-MUHAMMED -YA ALİ.

Vahdetin sırrına ereyim dersen
Vucudun şehrine gireyim dersen
Tüm alemi aynı göreyim dersen
Önce Kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Küntü kenzin sırrına ermek için
Tüm alemi kendinde görmek için
Hakk sende olduğun bilmek için
Önce Kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Enel Hakk sırrına erişmek için
Tüm varlığı bir gözle görmek için
Vahdeti vücuda ulaşmak için
Önce kendi ÖZÜNÜ bilmen gerek

Hakkı Baba Hakk'ı bileyim dersen
Hakk'a Hakk-el yakin olayım dersen
Sen kendi kendini bileyim dersen

..ÖNCE KENDİ ÖZÜNÜ BİLMEN GEREK..

..Dönen dönsün yolundan ,Ben dönmezem yolumdan..
ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Giriş yap

Şifremi unuttum

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» Osmanlı kimdir
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Cuma Ocak 26, 2024 10:03 am tarafından alevi-veysel

» Türk tarihi
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Cuma Ocak 05, 2024 7:57 pm tarafından alevi-veysel

» site trafiğimiz
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Cuma Kas. 17, 2023 3:37 pm tarafından alevi-veysel

» forum resimlerimiz
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Paz Ocak 09, 2022 8:09 pm tarafından Pir Veysel

» Melamiyye
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Salı Ağus. 22, 2017 5:57 pm tarafından alevi-veysel

» Hasan Sabah ve Haşhaşiler tarikatı
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Perş. Ara. 22, 2016 3:47 pm tarafından Admin

» OSMANLI DEVLETİNDE BEKTAŞİ TARİKATININ KAPATILMASI VE SONRASI GELİŞMELER
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Perş. Ara. 22, 2016 3:43 pm tarafından Admin

» BİZİM SAYFAMIZ
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Çarş. Haz. 15, 2016 8:05 pm tarafından Admin

» Zara AKDEDE (Cimilti) Köyü
***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** 4Salı Mayıs 17, 2016 3:39 pm tarafından Admin

Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim

Galeri


***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ*** Empty
Ortaklar
bedava forum

RSS akısı


Yahoo! 
MSN 
AOL 
Netvibes 
Bloglines 


Sosyal yer imi

Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL adresi saklayın ve paylaşın

Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir

Yok

[ Bütün listeye bak ]


Sitede bugüne kadar en çok 216 kişi Cuma Ağus. 11, 2017 12:46 am tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 16 kayıtlı kullanıcımız var
Son kaydolan kullanıcımız: Pir Veysel

Kullanıcılarımız toplam 5038 mesaj attılar bunda 681 konu

***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Aşağa gitmek

semah ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:39 pm

***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Ahmet Sırrı Dedebaba, Mısır Kahire Bektâşî Dergâhı’nın son temsilcilerindendir.
Hayatı hakkında geniş bilgi bulunmamakla beraber, Mısır’da yaşadığı,
ömrünün son dönemlerinde İstanbul’a döndüğü söylenilmektedir. Son dönem
Bektâşîliği’nin önemli isimlerinden olan Turgut Koca’nın yayınlanmamış
anılarına dayanarak Doç. Dr. Belkıs Temren, Ahmet Sırrı Dedebaba’yla ilgili şu bilgileri vermiştir: “Tepedelenli Ali Paşa 




zamanında
Arnavutluk’ta on beş yaşındaki gençlerin yetiştirildiği Derviş
Koleji’nden Selim Rûhî Baba, Tahir Baba ve Amerika’daki Bektâşî
Tarikatı’nın son temsilcilerinden Receb Baba’yla birlikte mezun
olmuştur. Daha sonra Kahire’deki Bektâşî Dergâhı’na giderek, orada
görev yapmış ve Türkiye’ye dönüşünde Kral Faruk[1]’la arasındaki
ilişkileri nedeniyle, taşkın ve asabî hareketleri yüzünden Dedebabalığa
aday gösterildiği halde seçilemedi. Şeker hastalığına yakalandı.
Mısır’da iken kangren oldu ve tedavi için Receb Baba’yla Amerika’ya
gitti. Orada bacakları kesildi ve yetmiş beş yaşında İstanbul’da vefat
etti. Özellikle kabir taşlarının okunmasında ustaydı. Çünkü bu konuda
Arnavutluk’taki Derviş Koleji’nde eğitim almıştı.” 


Elinizdeki
çalışma, diğer Bektâşî erkânnâmeleri, ilmihalleri gibi yer yer sohbet
geleneğine dayalı bir anlatımla sürdürülür. Örneğin, kimi yerlerde, “Ey
Tâlip, ey derviş ya da bunları iyi öğren, sana öğrenmek lazımdır” gibi
cümleler kullanılmaktadır. Bu da eserin sohbetlerden yazıya geçirildiği
izlenimini vermektedir.


Eserin bizim
için önemi, yedi büyük Bektâşî dergâhından dördüncüsü olan Kahire
Bektâşî Dergâhı’nın 1949 yılına kadarki âyin ve geleneklerini bir bütün
halinde bulmamızdır. Bir başka önemli özelliği ise, bilindiği gibi
Kahire Bektâşî Dergâhı Abdâl Mûsâ’nın öğrencilerinden Alanya Beyi’nin
oğlu Alaaddin Gaybî(Kaygusuz Abdâl) tarafından kurulmuştur. Dergâh,
Kahire’de bugün Kahire’nin merkezindeki “Mukaddam Tepesi”’inde
bulunmaktadır. Bu dergâh, Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve tekke ve
zaviyelerin kapatılmasından sonra da faaliyet göstermiştir. Bu bakımdan
Ahmed Sırrı Dedebaba’nın imzasını taşıyan kitap, farklı coğrafyalarda
gelenek ve erkân farklılaşmalarını yansıtan önemli bir çalışmadır. 


Bizim böyle
bir çalışmayı Arapça’dan Türkçe’ye çevirmemiz, tarih ve coğrafyanın
uzak bir köşesinde kalmış olan bilgileri açığa çıkarmış olacaktır.
Düşüncelerin tamamı Ahmed Sırrı Dedebaba’ya aittir. Okuyucuların kolay
anlayabilmesi için, onlara yardımcı olmak üzere bazı dipnot ve
açıklamalar kullanılmıştır. Bunun dışında metne tarafımızdan hiçbir
müdahalede bulunulmamıştır.




Bismillahirrahmanirrahim


Hamd
Âlemlerin rabbine olsun. Selam ve hürmet onun resulü olan Hz. Muhammed
ve onun ailesi ve temiz arkadaşlarına olsun. Biz “er-Risâletü’l-
Ahmedîye” adlı kitabımızı ilk olarak l352/1936 ve ikinci olarak da
1358/1944 yılında yayınladıktan sonra müridlerin özellikle dualar,
zikirler ve tarikatımızın mu’tad öğrenmeleri için bu küçük risaleyi
yazma ihtiyacı duyduk. Burada, duaların Türkçe karşılıklarının
yazılması için Mahmud Nef’i Efendi ve Abdulaziz el-Hancî Efendi’den
yardım istedik. Onlar da bu konuya önem vererek benim gözetimim altında
duaların Türkçelerini yazdılar. Bu risalenin çıkmasında yine Kaymakam
Mehmet Mahfuz Bey büyük yardımlarda bulunmuş, böylece bu risalemiz
sizlere sunulmuştur. 


Yüce
Rabbimden, bu risalenin Bektaşî müridlerinin tarikatımızın âdâb ve
erkânını öğrenmelerinde faydalı olmasını dilerken, müridimiz
olmayanların ise, tarikatımız hakkında kısa da olsa bilgi edinmelerini,
tarikatımızın amaçlarını ve yolumuzun inceliklerinin bu risale
sayesinde öğrenebileceklerini umuyorum. Yine Rabbimden, tarikatımız
hakkında geniş bilgi veren, büyük bir kitap yazmamız için fırsat
vermesini diliyorum.
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:40 pm

YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ


Tüm anlayış
ve akıl sahipleri bilir ki, Allah’a giden yollar onun yarattıklarının
nefeslerinin sayısı kadar olup, hedefleri yapıları ve asılları tekdir.
Ancak, bizlerden söz almak sûretiyle, dînî öğretilerini, telkin ve
sohbet yöntemiyle şeyhten şeyhe, mürşitten mürşide bizlere aktaran ulu
şeyhlerin isimlerine nisbetle bu tarikatların isimleri çoğalmış,
değişik isimler altında aynı hedefe koşmuşlardır. Bu durum zamanımıza
kadar böyle devam etmiştir. Bu anlatılan yapı üzerine Doğu’dan Batı’ya
yer yüzünde birçok tarikat doğmuştur. Bunlar;Kadirîlik, Rufâîlik,
Bedevîlik, Dusûkîlik,[3] Sa’dîlik,[4] Halvetîlik, Celvetîlik,
Şâzelîlik, Gülşenîlik, Mısrîlik, Mevlevîlik, Bayrâmîlik, Hamzavîlik,
Sünbûlîlîk, Zeynîlik, Şa’bânîlik, Bektaşîlik, Ni’metullahîlik,
Nûrubahşîlik, İdrisîlik, Edhemîlik, Hâlidîlik, Haydârîlik, Sûfîlik,
Bekrîlik.vb.


Her kim bu
tarikatları inceler, araştırırsa hepsinin bir tek amaca ulaşmak için
çalıştığını görecektir. O da hak, doğruluk ve gerçekliktir. Yine
görecektir ki, hepsi de bir tek yol üzerinde yürümektedir. O da hak
yoludur. Hepsinin de proğramları, âdâbları, erkânları, bir tek şeyi
gerçekleştirmek içindir. Bu da nefsin aşırılıktan, hayvânî
duygularından kurtulup, yüksek ahlakî mertebelere ulaşıp, olgunluk
derecesine erişmesini sağlamaktır.


Denilir ki,
bu tarikatların hemen hepsi öğreti ve emirleri yönünden iki ana kısma
ayrılırlar. Bazıları (hafî) gizli zikir yapan kişiye göre doğup
gelişmişlerdir. 


Diğer bazı
tarikatlar da (cehrî) açık zikir yapan Allah’ın aslanı efendimiz Hz.
Muhammed’in amcasının oğlu ve damadı, velayet nûrunun kaynağı Ebû
Talib’in oğlu Ali (Kerremallahü vech =Allah onu şereflendirsin)’dir.
Onun mubarek ve saygılı ismi de yüce kitabımız Kur’an’da şöyle
geçmektedir:


“O kimseler
ki, mallarını gece ve gündüz açıktan ve gizli olarak Allah yolunda
harcarlar. Onların mükafatları Rableri yanındadır, onlara ne bir korku
vardır ne de onlar üzülürler.”[6]


Tarikatımız
olan ulu Bektaşîlik, her iki koldan birden gelişmiş, ilerlemiştir.
(Hafî) Gizli zikir bakımından aşağıdaki silsileyi takip edip
gelişmiştir. Bu silsile şöyledir:


· Arkadaşların en sadığı, imamların en şefkatlisi, Hz. Peygamberlerin halifesi Hz. Ebû Bekir Sıddık efendimizdir.

· Peygamberlerimizin ailesinden saygılı Selmân-ı Fârisi (R.A) efendimiz.

· Hakkı
söyleyen imamların efendisi Muhammed Bâkır’ın oğlu Cafer-i Sadık (
Radıyalllahu anh= Allah ondan razı olsun) efendimiz.


· Ariflerin Sultanı Ebû Zeydü’l-Bestâmî, İsa oğlu Tayfur (Kaddesellahu sırrahu=Allah sırrını yüce kılsın)

· Şeyh Ebû Hasan el-Harkânî, Ca’fer oğlu Ali (Allah Sırrını mubarek etsin)

· Ebû Ali el-Ferâmîdî, Muhammed et-Tûsî oğlu Fazl (Allah sırrını mübarek kılsın)

· Eyyûb oğlu Yusuf el- Hemedânî (Allah Sırrını mübarek kılsın)

· Muhammed el-Hanefî oğlu Ahmed el-Yesevî (Allah sırrını mübarek kılsın)

· Lokmân el-Horasânî (Allah sırrını mübarek kılsın)

· Nurun
timsali, tarikatlarımızın şeyhi, Horasanlı Veli, Hacı Bektaş diye
bilinen İbrahim Ata oğlu Seyyid Muhammed (Allah sırrını mübarek etsin)
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:42 pm

Burada anlaşılıyor ki, ulu Bektaşî tarikatı Muhammed Bâkır (R.A)’dan gelen altın bir silsile ile birleşmektedir.


ALTIN SİLSİLE


Büyük
Bektaşî Tarikatımıza mensup olan her müridimizin gerek hafî (gizli)
gerekse cehrî (açık) zikir yolunu benimseyen her kolunun isimlerini
bilmesi gerekir. Bunlar değişik yollardan altın silsileyle
birleşmektedir. Burada altın silsile diye Oniki İmam’a diyoruz. Zira
onların makamlarının yüceliği, mertebelerinin yüksekliğinden dolayı
altın silsile ismiyle bunları isimlendirdik.


Bu
silsilenin köküne gelince o, İmam Ali (Kerremallahü veche=Allah onu
şereflendirsin) efendimizdir. Aşağıda sana bu silsileyi veriyorum. Onu
iyi öğren ey mürit.


· Ebû Talib’in oğlu Ali (Kerremmallahu veche= Allah onu şereflendirsin)

· Efendilerin efendisi Ali oğlu İmam Hasan (Radıyallahü anh= Allah ondan razı olsun)

· Şehitlerin efendisi Ali oğlu İmam Hüseyn (Radıyallahü anh)

· Şereflilerin efendisi Ali oğlu Zeynel- Âbidîn (Radıyallahü anh)

· İyilerin Efendisi İmam Bâkır Zeynel-Abâ oğlu Muhammed (Radıyallahü anh)

· Âriflerin efendisi, üstün kişi Muhammed Bakır oğlu İmam Câferu’s- Sâdık (Radıyallahü anh)

· Âlimlerin Efendisi Caferu’s-Sâdık oğlu İmam Mûsâ Kâzım (Radıyallahü anh) 

· Temiz ve saf insanların Efendisi Musayı Kazım oğlu İmam Ali Rıza (Radıyallahü anh)

· Allah’tan korkan muttakîlerin efendisi Ali Rıza oğlu İmam Muhammed Cevâd Takî (Radıyallahü anh)

·
Vefalıların, Allah’a verdiği sözü tutanların efendisi Muhammed Cevad
et- Takî oğlu Ali en-Nakî (Radıyallahü anh) 


· Şeref ve İhsan sahibi kişilerin efendisi Aliyyü’n-Nakî oğlu İmam Hasanü’l- Askerî (Radıyallahü anh)

·
Seçkinlerin Efendisi tüm zamanlarda en büyük evliyası, Allah’ın sevgili
kulu Hasanü’l-Askerî oğlu İmam Mehdî (Radıyallahü anh)


Bir müridin
öncelikle, mensubu olmakla şeref duyduğu İslâm dinine ait konuları iyi
bir şekilde bilmesi gerekmektedir. Zîrâ sadık bir müridin girdiği ilk
kapı şeriat kapısıdır. Çünkü şeriat tarikat-ı aliyeye girmek için ilk
şarttır. Şeriat dediğimiz şey de mâlum olduğu üzere kutsal İslâm’ın
emirlerini bilmek ve yaşamaktan başka bir şey değildir. İşte bir mürid
bütün bunları bilip, uyguladıktan sonra yüce bir yol olan tarikat
yoluna girmiş olur. Diğer bir ifadeyle dinin emirlerini yapıp,
yasaklarından da kaçınmak suretiyle bu kapıdan geçer. Allahü Teâlâ
Hazretleri Şeriat kapısından girip tarikata intisap eden müride,
marifet ve hakikat kapılarından kolaylıkla geçmesinde mutlaka yardım
edecektir. Bu ikisi yani hakikat ve marifet dinin gereklerini yerine
getiren ihlas sahibi kişiler için bir bağış ve sevap hükmündedir. 




Ahir zaman
Peygamberi, Hz. Muhammed Mustafa, Hakk’a yürüyeceğini anlayınca 23
Şubat 632 tarihinde (2) Gadirhum denilen bir alanda, rivayetlere göre
80 bin kişiyi aşkın bir topluluğa, Deve semerlerinden bir mimber
oluşturarak bunun üstüne çıkıp tarihi Veda Hutbesini okudu. Hz.
Muhammed Mustafa , ümmetine seslenerek 2 emanet tavsiye etti.
 

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:44 pm

1-Allahın kelamı Kuran-ı Kerim, 2-Ehli Beyt’i. 

Hz. Muhammed şöyle dedi. ‘’Kur'an ve Ehli Beyt'imin ipine sımsıkı
sarılın. Kevser Havuzunda her iki emanet bir birinden ayrılmadan bana
ulaşacaktır. Ehl-i Beyt’im, Nuh’un gemisi gibidir. Gemiye binenler
kurtuldular, binmeyenler helak oldular’’. ( Ehli Beyt, Hz. Muhammed’in
ailesi demektir ve 1-Hz. Muhammed, 2-İmam Ali, 3-Ana Fatma, 4-İmam
Hasan ve 5-İmam Hüseyin olmak üzere toplam 5 kişidirler). Kur’an-ı
Kerim düşünce, kanun ve değerler kaynağıdır... Kur’an, hayat programını
düzenlemek ve hayat kanunlarını belirlemek üzere inen ilahî vahiy ve
sözlerdir... Kur’an-ı Kerim’de, Ehl-i Beyt’den bahsedilirken iki üslup
kullanılmıştır: 1-Onlara özel bir unvan vererek onlardan bahsetmiştir.
Tathir Ayeti’nde “Ehli Beyt” olarak, Meveddet Ayeti’nde de “Kurba”
(Peygamber’in yakınları) olarak onlardan söz edilmesini buna örnek
olarak verebiliriz. Bu konuda birçok ayet nazil olmuş ve Sünnet-i
Nebevî o ayetleri açıklamıştır; müfessirler ve raviler de, onları kendi
hadis ve tefsir kitaplarında nakletmişlerdir. 2-Onlarla ilgili olaylar
ve vakıaları kaydetmiş, onların fazilet ve makamlarını anlatmış, onları
övmüş ve ümmeti onlara yöneltmek istemiştir. Bu konularda birçok ayet
inmiştir. Bu ayetlerin bazılarında, Mübahele Ayeti (Âl-i İmran, 61) ve
İt'am Ayeti'nde (İnsan,  olduğu gibi, Ehli Beyt’den toplu olarak söz
edilmiş, bazılarında ise Ehl-i Beyt’in bazı fertlerinden
bahsedilmiştir. Örneğin; Maide Sûresi'nin 55. ayeti olan ve “Velâyet
Ayeti” diye adlandırılan, “Sizin veliniz, yalnız Allah, O'nun
Peygamberi ve iman eden, ibadet eden ve rükû halinde zekât
verenlerdir.” ayetinde Hz. Ali’den bahsedilmektedir.





Bektâşî Tarîkatının Doğuşu: 


Allah bizi
ve seni hayırlı işlerde başarılı kılsın ey kardeşim bil ki, bu
tarikatın kurucusu ve saf ve berrak kaynağı Hacı Bektaş el- Horasânî
demekle bilinen seyyid Muhammed’dir.


Hacı Bektâş
Veli Hazretleri Horasan Vilayetinin Nişabur şehrinde doğmuş ve orada
yetişmiştir. Horasan Hükümdarı II. İbrahim’in oğludur. Annesi ise, Şeyh
Ahmed adlı Nişaburlu bir âlim zatın kızı olan Hatem Hatun’dur. O, daha
çocuk yaştayken akranlarından takva yönüyle, karakter ve mizaç olarak
ayrılmış, bu yöndeki üstünlüğü bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Asrında ilim erbabının şeyhi sayılan Hoca Ahmet Yesevî’nin halifesi
Şeyh Lokman’dan ilim öğrenmiştir. Bu zat, takvası, dine olan bağlılığı
ve daha bir çok üstünlüğü ile tanınmaktaydı.


Hacı Bektaş
Veli Hazretleri hocasından pozitif ve dînî ilimler tahsil etmeye
başlayınca, üstünlüğü ve keskin zekâsı hocası tarafından hemen
farkedilmişti. Hocası yeni bir derse başladığında, o bütün dersi hızlı
bir şekilde anlıyor, bir başka derse geçmek istiyordu. Diğer öğrenciler
aynı dersleri okumak için aylarca çalışarak ancak ona
yetişebiliyorlardı.


Hacı Bektaş
Veli efendimiz hocasından dersini tamamladıktan sonra Allah’la başbaşa
kalmayı tercih etmiş, bir yerde yalnızlığa çekilmiştir. O, uzun bir
süre kendini ibadete verdi. Sonra büyük Şeyh Ahmet Yesevî Hazretleriyle
görüştü. Ahmet Yesevî Hazretleri ona; “Senin için Sulucakarahüyük’ü
vatan olarak seçtik” diyerek onu Anadolu’ya göndermiştir.


Hacı Bektaş
Veli Şeyhinin bu sözünü duyunca, hemen onun öğütlerine ve işaretine
uygun olarak, önce Necef’e gitti. Orada Hz. Ali efendimizin kabrini
ziyaret ederek kırk gün yüce hazretin yanında kaldı. Orada kaldığı süre
içinde her zamankinden daha fazla ibadet ve zikir yaptı. Oradan
Mekke’ye geçti. Burada üç yıl kaldı. Mekke’den Medine’ye geçti.
Medine’de Peygamberimizin mübarek kabrini ziyaret ettti. Yine bu
seferleri sırasında kırkar gün Şam ve Kudüs’te kaldı. Sonra Halep’e
oradan Bustan mevkiinde bulunan Ashâb-ı Kehf’in mağrasını ziyaret etti.
Hacı Bektaş Veli Hazretleri Şeyhinin işaret ettiği Sulucakarahüyük
köyüne varıncaya kadar yolu üzerinde ne kadar yatır ve türbe varsa
hepsini ziyaret etti. Oraya ulaşınca irşad görevine başladı. Kısa
sürede fazileti ve ilmiyle insanlar onu tanıdı. Ünü o civara yayıldı.
O, Sultan Orhan Gazi zamanına kadar, yani 837/l433[9] yılındaki
vefatına kadar insanları aydınlatmaya, öğretilerini yazmaya devam
etmiştir.


“Bektaşîlik” kelimesi onun ahirete gidişinin ebced hasabıyla tarihini vermektedir.

Yüce Veli
kendisinden sonra yaklaşık üçyüzaltmış halife bırakmıştır. Bunların en
tanınmışının ilki: Seyyid Cemaleddin Sultan’dır. Kendisi Balıkesir
civarında medfundur.
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:46 pm

kincisi, Kolu Açık ismiyle
bilinen Hacım Sultan da denilen Şeyh Receb’tir. Bu zat da kendi adıyla
anılan, Uşak şehrine üç saat uzaklık daki köyde medfundur. Şeyh Receb
aynı zamanda Hacı Bektaş Hazretlerinin amcasının oğludur.


Üçüncüsü,
Hacı Bektaş Hazretlerine abdest almakta hizmet eden, “İbrik Sahibi”
diye anılan Sarı İsmail’dir. Bu zat da Denizli’nin Tavas bölgesinde
medfundur.


Dördüncüsü
ise, Ulu Şeyhin özel hizmetinde bulunan Resul Baba ismindeki kişidir.
Bu da Altuntaş yöresinin Beşkarış bölgesinde medfundur. Allah hepsinden
razı olsun ve himmetlerini üzerimizden eksik etmesin.


Büyük Şeyhin
Velayetname isimli muhteşem eserinde kendi hayatı ve menkıbeleriyle
ilgili bir çok bilgi bulunmaktadır. İsteyen kardeşlerimiz oradan bu
yüce yolun özelliklerini ve ulularının hikâyelerini okuyabilir.



Tarikatın Şeyhlik Silsilesi:


Bektaşîlik
tarihini dikkatle inceleyen birisi, bu tarikatın kurucusunun hiç
evlenmediğini görecektir. Kendisinden sonra tarikatın başına İdris oğlu
Şeyh (Hızır Lâle Sultan), ondan sonra Hızır Lale oğlu Şeyh (Resul Bâlî
Sultan), ondan sonra da Resul Bâlî oğlu Şeyh (Yusuf Bâlî Sultan)
geçmiştir. Bir süre böyle devam etmiş, Şeyhlik nesilden nesile, babadan
oğula geçmişti. Bu dönem tarikatımızın tarihinde “Çelebi Ailesi” adıyla
anılır. Bu dönemin sonunda altıncı şeyhin yani Balım Sultanın
oluşturduğu ve kendilerine “Baba”,(yani manevi baba anlamına gelen)
lakabıyla anılan ve sadece evlenmemiş dervişlerden oluşan, babası şeyh
olmayan bir gurup, tarikatın yönetiminde yer almıştır. 


Mücerred
(Hiç evlenmemiş derviş) dervişler, dünyanın zevk ve eğlencelerinden
elini çekmiş, sadece ibadet ve zikirle meşgul olan bir gurup müritten
oluşmaktaydı. Bunlar büyük tekkelerde kalırlardı. Başlarında ise, kendi
içlerinden seçilen, ulu bir şeyh bulunurdu. Bu şahıs diğer müritler
için baba yerine geçiyordu. Bundan dolayı o şahsa “Baba” diye hitap
ederlerdi.


Balım Sultan
vefat ettikten sonra, Çelebi Sülalesi ile Mücerred dervişler arasındaki
şeyhlik kavgası şiddetlendi. Dervişlerin çoğu geçim sıkıntısına düştü.
Yaklaşık otuzaltı sene, Mücerredîn denilen dervişler başsız kaldı. Bu
durum, devlet adamlarından güç ve iktidar sahibi Sersem Ali Baba’nın
tarikata girmesine kadar devam etmiştir. Sersem Ali Baba tarikata
girdikten sonra hiç evlenmedi ve kendini ibadete verdi. Dervişler onun
etrafında toplandı, o da onların liderliğine soyundu. Böylece otuzaltı
yıllık kopukluk onunla tekrar birleşmiş oldu. Bundan sonra dünya
zevklerinden yüz çevirmeleri ve tekke işlerine daha fazla zaman
ayırmalarından dolayı şeyhler, Mücerredîn’den seçilmiştir.




Tecerrüd (Bekar olma, evlenmeme)’ün Anlamı:

Tecerrüd
tarikatın şartlarından, farzlarından ve rükünlerinden biri değildir.
Ancak o, seçime bağlı, kişinin kendi iradesiyle seçtiği bir iştir. Bu
tamamen mürid’in kendisine bırakılmıştır. Kendisini buna hazır
hissettiği zaman isterse bu işe soyunabilir. Ehil olan ve dervişler
arasında takvasıyla, faziletiyle tanınanlar dervişlik hırkası giymeye,
tac ve sarık sarmaya hak kazanmış olur. Sonunda da halifelik icazeti
almaya namzet bir derviş olmuş olurlar. Balım Sultan Hazretlerinin
babası Mürsel Baba da bu tarikatın şeyhleri arasındaydı. Kendini dünya
bağlarından koparmaya söz vermiştir. Ancak o, mürşidin emriyle ihtiyar
olduğu hâlde evlenmiştir. Bu evlilikten Balım Sultan dünyaya gelmiştir.
Bundan anlaşılıyor ki, tarikatın şeyhleri ”Nikah sünnetimdir. Kim
sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” hadis-i şerifinin manasını
hakke’l-yakîn (açık olarak) bilmekteydiler. Yine o

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:47 pm

Yine onlar, “Evleniniz,
çoğalınız kıyamet günü ümmetimin çokluğu ile övüneyim” hadisinin
manasını da şüphesiz açıkça bilmekteydiler. Onların görüşlerinde,
peygamberin sünnetinden yüz çevirmek gibi bir durum söz konusu değildi.
Ancak, dünyadan ve onun içindekilerden vazgeçmek onların birinci
amacıydı. Bu konudaki düşünce ve hareketleri diğer mutasavvıfların
görüşleri gibiydi. Onlara nikahın farz-ı kifaye olduğu, onu terketmenin
günah olmayacağı, gücü yetenin dünyanın bağlarından kendisini
kurtarabileceği öğretilmişti. Kalpleri dünya ve onun içindekileriyle
meşgul olmuyor, maddî dünyanın lezzetlerinden arınıyorlardı. Onlara
hakiki bir zâhidin hissettiği derin manevî lezzetler daha hoş
geliyordu. İşte gerçek mücerred, gerçekten arınan, ilim ve irfanla
donanmış, nefsini terbiye etmiş, bütün kötülüklerden temizlenmiş, bütün
hilelerden ve şeytanın vesvesesinden uzaklaşmış, kalbi Allah aşkıyla
dolu, şeriatı yaşayan, tarikatın gereklerini yerine getiren, irfan ve
hakikat derecesine ulaşan insan demektir. 



Dervişlerin Âdâbı Hakkında:


Sana
tarikatta tecerrüdün manasını bir nebze anlattık. Bütün bu
anlattıklarımızdan sonra, tarikattaki gerçek dervişde bulunması gereken
sıfatları bilmen de uygun olacaktır. Bunlar pek çoktur. Ancak
zihinlerde kalması açısından burada yirmi tanesini saymakla
yetineceğiz: 


1. 1. Tövbe ve öğüt,

2. 2. Allah korkusu ve kendini ibadete verme,

3. 3.
Tecerrüd. O, ruhun duruluğunu sağlar. Oysa evlat ve dünya işleri aklı
sürekli meşgul ettiği, ibadete engel olduğu için bir bağ gibi
görülmüştür. Bu yüzden tecerrüd, hakiki bir dervişe gereklidir. Ancak,
bu şart değildir.


4. 4. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaata uymak ve bid’at ve hurafelerden uzak durmak,

5. 5. Haram maldan kaçınmak, farz ve sünnetleri yapmak,

6. 6. Sabır,

7. 7. Zikre devam etmek ve dersleri okumak,

8. 8. Şeytanın vesvese ve kışkırtmalarına üstün gelmek,

9. 9. Cimri olmamak,

10. 10. Cömert olmak,

11. 11. İftira atmaktan kaçınmak,

12. 12. Kendini bilmek,

13. 13. Mürşidin huzurunda edebli ve alçak gönüllü olmak,

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:48 pm

14. 14. Sevgiyi huy edinme ve kinden kaçınma,

15. 15. Doğru ve gerçekleri açıkça söyleme,

16. 16. Şeyhe verdiği sözde durmak. Çünkü sözde durmamak imanın zayıflığının bir alâmetidir,

17. 17. Mürşitle hürmetkâr ve edebli bir şekilde konuşmak,

18. 18. Yumuşak huylu ve kibar olmak,

19. 19. Her durumda mürşiti hissetmek, onu özümsemek, daima mürşit yanındaymış gibi davranmak,

20.Her durumda Allah’tan razı olmak, şükretmek..


Mürşid-i Kâmil’in Sıfatları:


Gerçek
derviş biraz önce saydığımız sıfatlarla donandığında, güvenilir bir
nasihatçı, müriti doğru yola yönlendiren biri olarak, makamına layık
olması için bazı sıfatlara, bazı özelliklere sahip olması gerekir.
Burada yirmi maddeyle bunları özetleyeceğiz:


1. 1. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yolunda olması,

2. 2. Olayların özüne inebilme kabiliyetine sahip olması,

3. 3. Akıllı ve bilinçli olmaksı dervişlere nasihatte bulunması,

4. 4. Cömert olması,

5. 5. Düşüncesini söylemekte cesaretli olması, doğruyu söylerken kınayanların kınamasından korkmaması,

6. 6. Kadınlardan ve şehvetten sakınması,

7. 7. Dünyanın ipinden kurtulmuş, müritlerin malına göz dikmemiş olması,

8. 8. İbadet etmek hususunda, zarurî durumları bile aşmış, dünyanın sıkıntılarını berteraf etmiş olması,

9. 9. Yumuşak olması,

10. 10. Affedici olması,

11. 11. İyi ahlâklı olması,

12. 12. Müridi işinde çalıştırmaması,

13. 13. Eli açık olması ki, bu Ehl-i Beytin özelliklerindendir,

14. 14. Tevekkül sahibi olması. Yani işleri Allah’a havele etmesi,

15. 15. Daima Allah’tan razı olması ve ona teslim olması,

16. 16. Kazaya (başa gelene) razı olması,

17. 17. Vakarlı (ağırbaşlı), sözünde duran, güvenilir birisi olması,

18. 18. Aceleden kaçınması , hızlı olmak gerektiğinde de ağır davranmaması,

19. 19. Vaadine ve sözüne doğru olması,

20.Tüm söz ve hareketlerinde şahsiyet sahibi olması.
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:50 pm

Tarikata Ait Bazı Terimler:
Bu tarikat, bazı
sıfatlarla ayrıcalık kazanmıştır. Bu sıfatlardan önde gelmesi
gerekenlerden bazısı şöyledir: Bağnazlığa ve bölücülüğe varmayan Ehl-i
Beyt[10] sevgisi. Bu sevgi Bektaşîlikte övünülen işlerden biridir. Öyle
ki, onların virdleri (okudukları dualar) neredeyse Resulullah’ın ve
Ehl-i Beyt’in sözünden dışarı çıkmamak, onların buyruklarına uymak
hususunda saf bir zikirdir. Bunları gelecek bölümlerde göreceksiniz.
Diğer tarikatlarda da kullanılan ortak deyimlerden bazıları şöyledir:



Tevellâ ve Teberrâ’nın Manası:


Kelime
manası, insanın peygamberlerin sevdiğini sevip, sevmediğini de
sevmemesi, kötü olan şeylerden uzak durmasıdır. İstilâhi manası ise,
bir müritin Ehl-i Beyt’i ve onu sevenleri sevmesi, ona düşman olanlara
da düşman olması kin duymasıdır.


Tasavvutdaki
gerçek manası ise, Allah’ın rızasıdır. Yani nefsini, kalbini Allah’tan
başka her türlü şeyden temizlemektir. Şöyle ki, bir sûfî aşk derecesine
ulaşmışsa o, artık dünyanın tüm zevk ve bağlarından kurtulmuş, kalbinde
Allah’tan başka kimsenin sevgisi kalmamış demektir.



Dört Kapı Kırk Makam’ın Manası: 


Dört kapı:
Tarikatta kapılar dörttür. Makamlar ise, kırktır. Erkan (Esaslar) ise,
on yedi dir. Menzil (varılacak yer) üçyüzaltmışdır. Velilik derecesi
onikidir. Velilik için yedi daire vardır. Her velilik dört kısımdır.
Mezhepler dörtdür. Millet tekdir. İnsanlar yetmişüç kısımdır. Onlardan
sadece birisi kurtulacak olan topluluktur. Geriye kalan yetmişikisi
ise, dalalettedir, sapkınlıktadır.


Dört kapıya gelince bunlar; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikattır. Bu kapılardan her birinin on makamı olup, toplam kırk makamdır. 

Mutasavviflar
nazarında şeriat farzdır. Yani ona muhakkak uyulması gerekir. Tarikat
vacib, Marifet sünnet, Hakikatda nafiledir. Onlar “Şeriat ana, tarikat
baba, marifet evlat, hakikatda torundur” derler. Şeriat kapısının on
makamı şunlardır:


1. 1. İman. Kur’an’da “Ey iman edenler...” diye buyrulmaktadır.

2. 2. İlim “Rabbe kul olunuz” buyurmaktadır.[11]
3. 3. İslamın farzları. Yani namaz, zekat, hac, oruç. Bu hususta ayetler çoktur.3. 3. 


4. 4. Helal
kazanç elde etmek ve faiz ve tefecilikten uzak durmak. Bu hususta yüce
kitabımızda “Allah alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır”
buyrulmaktadır, [12]


5. 5. Haramdan uzak olmak,

6. 6. Hayız
(Özel haller) dönemlerinde kadınlarla ilişkide bulunmamaktır. “Hayız
zamanlarında kadınlardan uzaklaşın”[13] buyurulmaktadır.


7. 7. Şeriat dahilinde olmak “ Allah’ın yolu ondan önceki resûllerin gittiği yoldur”

8. 8. Şefkat,

9. 9. Temiz yiyecekler yemek ve temiz giyinmek,

10. 10. İyiliği insanlara telkin etmek.


Tarikat Kapısının On Makamı:


1. 1. Mürşide biat edip, yani ona söz verip, tevbe etmek,

2. 2. Müritin istekli olması,

3. 3. Başı traş etmek, elbiseyi azaltmak, yani basit ve sâde giyinmek,

4. 4. Nefisle mücadele etmek,

5. 5. Hürmetkâr ve saygılı olmak,

6. 6. Allah’tan işlenen günahların cezası hususunda korkmak,

7. 7. Allah’a hüsn-ü zanda bulunmak. Onun verdiklerine iyi gözle, temiz düşünceyle bakmak,

8. 8. Dersini yapmak, hidâyet ve secde,

9. 9. Dostluk, nasihat ve sevgi.

10. 10. Aşk, Allah özlemi, saflık, duruluk ve alçak gönüllülük.

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:51 pm

Marifet Kapısının On Makamı:


1. 1. Edep,

2. 2. Korku (Allah’tan),

3. 3. Sabır,

4. 4. Kanaat,

5. 5. Haya (Utanma),

6. 6. Kerem (Cömert ve eli açık olma),

7. 7. İlim (maddi ilim),

8. 8. Zühd (İbadete yönelme),

9. 9. İrfan (Manevi ilim sahibi olma),

10. 10. Kendini bilme.


Hakikat Kapısının On Makamı:


1. 1. Tevâzû (alçak gönüllülük),

2. 2. Gıybet (koğculuk)’ten kaçınma,

3. 3. Kanaat,

4. 4. Diğer yaratılmışlarla birlik (Hiçbir yaratığa eziyet etmemek)

5. 5. Her işte Allah’a dayanmak, işleri ona havale etmek,

6. 6. Arkadaşlık ve sırları ortaya koymak,

7. 7. Sırrın makamı., 

8. 8. Teberra (dost edinme)’nın makamı,

9. 9. Münacat (yalvarma),

10. 10. Kalb gözünün açılması ve Allah özlemi.


Zikir Öğretme ve Söz Alma:

Tarikatınızın
ucu efendimiz Hz. Ali (K.V.)’ye uzanmaktadır. Velilik sırları da onda
düğümlenmektedir. Tarikatın incelikleri onun çocuklarndan torunlarına,
onlardan da bütün ulu şeyhlere geçmektedir. Onların hepsi de bir tek
nurlu yola ulaşırlar. Allah’a giden yollar onun yarattıklarının
nefeslerinin sayısıncadır. Bu yolların hepsi de sadece ona çıkar. Ancak
erkânlarına ve tarikat büyüklerine göre bu yollar değişik isimler
almıştır.


Tarikatımızın
bu silsilesi doğru bir şekilde günümüze kadar gelmiş ve bu silsile
Doğu’nun ve Batı’nın sultanı, Allah’ın şerefli kulu Ebû Tâlib’in oğlu
Ali’ye dayanmaktadır. Peygamber efendimize “Ya Resullallah! Bana
Allah’a en yakın, onun katında en faziletli ve insanlara da en kolay
gelen yolu söyler misin?” diye soran Hz. Ali’ye Peygamber efendimiz
şöyle cevap vermiştir:”Benim peygamberliği elde ederken yaptığım şey,
senin de yapman gereken şeydir” dedi. Hz. Ali bu bahsettiğin şey nedir?
diye sordu. O da, “Tek başına olduğun zamanlar daima Allah’ı zikret”
Hz.Ali Efendimiz biraz şaşırarak buyurdular ki: “Yâ, Resulallah Allah’ı
zikretmenin fazileti bu kadar çok mu? (oysa) bütün insanlar zikrediyor”
Alemlerin efendisi buyurdu ki, “Ey Ali yeryüzünün Allah, Allah diyen
bir kişi kaldığı sürece kıyamet kopmayacaktır.” Bunun üzerine Hz. Ali,
“Ey Allah’ın resulu nasıl zikir yapayım” buyurdu. Efendimiz (S.A.V.)
“Gözlerini kapa ve dinle. Ben üç kere zikredeceğim, bana kulak ver”
buyurdu ve üç defa “Lâ ilâhe illallâh” dedi. Bunu yaparken sağdan sola
doğru yapıyordu. Peygamberin yüksek sesle yaptığı bu zikri Hz. Ali
efendimiz dikkatle dinliyordu.

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:52 pm

İşte Allah’ın resûlünün
Hz. Ali efendimize öğrettiği bu zikir tevhid kelimesiydi. Hırka ve
sarıkta da durum böyleydi. Onunda öğreticisi peygamber olmuş, daha
sonra şeyhten şeyhe devrederek sünnet veya âdet şeklinde süregelmiştir.
Müritler şeyhlerden bunları öğrenmişlerdir. Bu mübarek sünnet yüce
Bektaşî tarikatında uygulanagelmiştir. Hafî (gizli) zikir, Yusuf
el-Hemedânî’den Abdülhalik el-Ğucdevânî’ye, sonra Ahmed el-Yesevî’ye
ondan da Şeyhi Lokman el-Horasânî yoluyla Hacı Bektaşî Veli
Hazretlerine kadar ulaşmıştır.


Bektaşî
dervişleri daima kalpleriyle Allah’ı zikretmişler, hiçbir zaman
gösterişe kaçmamışlar, bağırıp-çağırıp üstlerini başlarını
yırtmamışlardır. bektaşi dervişleri de bu âdete uyup sadece kalpleriyle
zikretme yolunu tutmuşlardır.



Tarikat Tâcı: 

Bektaşî
dervişlerinin şiarı olan tacın saf yünden olması ve on iki diliminin
bulunması gerekir. Dört dilimli taca gelince, bu Edhemî tacıdır[14] ve
bazı Bektaşî dervişlerinin teberrüken (bereketlenmek için) giydikleri,
çoğunlukla Bununla beraber Bektaşî tâcı dört ana dilimi fazladan da on
iki dilimin olan tacdır. Buradaki dört dilim dör ana kapıyı temsil eder
ki bunlar; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikattır. Oniki dilim ise, “Lâ
ilâhe illâllah Muhammeden Resulullah” kelimesinin sırrını temsil eder.


Başına
Bektaşî tâcı giyen bir derviş oniki sıfatla donanmış olması gerekir ki,
bu sıfatlar onun kalbî zikirde, huşû ve takvada ulaştığı mertebeyi
gösterir. Bu oniki sıfat şunlardır.



1. 1.
Cehalet elbisesinden soyunup, ilimini artırmaya çalışmak. Allah Teala
şöyle buyurur: ”Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” [15] Yine bu
konuyla ilgili Resûlü Ekrem Efendimiz şöyle buyurur; “Alimler
Peygamberlerin mirascılarıdır” Yine başka bir hadis-i şerifinde Allah
Resûlü “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” buyurmuştur. Bu hususta
çok sayıda ayet ve hadis bulunmaktadır.


2. 2.
İsyandan uzak durmak, Allah’a, peygambere ve devlet başkanlarına itaat
etmek. Allah (c.c.) Kur’an’da “Allah, peygamber ve sizden olan emirlere
itaat ediniz” buyurmuştur. [16]


3. 3. Nefsin
arzu ve isteklerinden kaçınmak. Rabbimiz şöyle buyurur: “Fakat kim bu
Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini hevadan nehyetmiş ise, artık
cennet de onun için bir yurttur.”[17]


4. 4. Gafleti ve uyuşukluğu terkedip, Allahı zikretmekte devamlılık. Allah: “Allah’ı çok zikredin”[18] buyurmuştur.

5. 5. Açgözlülükten kaçınıp, kanaatkar olmak. Çünkü kanaat gizli bir hazinedir.

6. 6.
Tevekkül, yani işleri Allah’a havale etmek. Bu hususta da şöyle
buyurulmaktadır: “Her kim Allah’a dayanır ona bağlanırsa, artık Allah
ona yeter”[19]


7. 7. Kendini ibadete verme ve dünyanın bağlarından kurtulmak.

8. 8. Aşırı
arzulardan ve haddi aşmaktan kaçınmak, takvaya sımsıkı sarılmak. Allah
Teala şöyle buyuruyor: “ Sizin en şerefliniz en çok Allah’tan
korkanınızdır.”[20]


9. 9. Büyüklenmeyi terketmek, alçak gönüllü olmak.

10. 10.
Eziyet ve işkence yapmaktan uzak durmak, affetmeyi kendine şiar
edinmek. Âyet-i Celile de şöyle denilmektedir: “Öfkelerini yenenler ve
insanları affedenler. Allah Teala iyilik edenleri sever.”[21] Peygember
efendimiz de “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır”
buyurmaktadır.


11. 11.
Sabırlı ve ihtiyatlı olmak. Allah buyuruyor ki: “Şüphe yok ki,
sabredenler için mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir”[22] 


12. 12. Başa
gelene razı olmak, nimetlere şükretmek. Allah buyurur ki: “Allah
onlardan, onlar da Allah’tan razı olurlar” [23]

Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:54 pm

Yine buyuruyor ki: “
Vallahi biz sizleri elbette biraz korku ile, açlık ile, mallardan,
canlardan, mahsûlattan biraz eksiklikle imtihan edeceğiz. Sabredenleri
müjdele. Onlar ki, kendilerine bir musibet gelse, biz Allah’tan geldik
ona döneceğiz, derler.”[24] 



Cübbe Hakkında Bir Bölüm:

Cübbe
tarikatın vazgeçilmez öğelerinden biridir. Çünkü efendimiz Ali (K.V.)
Hasan Basri Hazretleri’ne cübbe giydirmiş, ondan sonra da tarikatın
şeyhleri arasında cübbe giymek âdet haline gelmiştir. Tasavvufta
kullanılan deyimlerden olan “Kıbletü’l-Cübbe” deyimi “Mürşid” anlamına
gelmektedir. Cübbenin ön tarafı “Kutb”u, sağ tarafı “sağ el”’i, sol
tarafı “sol el”’i, iç tarafı da “setr”’i, yani örtünmeyi temsil eder.
Cübbenin astarı Kutb’u, onun dışı “Kutb’u bilmeyi”, içi ise, “edeb”i
ifade eder.


Ve yine
denilir ki, dervişlik cübbenin eteklerinde, icazet ve irade içinde,
büyüklükse onun düğmelerindedir. Ön tarafında “Ya Sabûr, ya Şekûr, ya
Kerim, ya Mecîd” (ey çok sabreden , ey çok şükreden, ey çok cömert, ey
çok şerefli) ibareleri, arkasında ise “ya Vahid, ya Samed, ya Ferd” (ey
tek olan, ey ebedi olan, ey eşi olmayan) sözleri vardır.


Yine cübbe
hakkındaki bir başka rivayette onun Cebrail aracılığı ile Allah
katından yaratılmışların efendisi olan Peygamberimize gönderildiği
hususu yer almaktadır. Bu yüzden de tarikat erbabı arasında cübbe,
“dervişlerin onuru” olarak isimlendirilmiştir. Cübbeyi Allah Resûlu Hz.
Ali’ye, o da oğlu İmam Hüseyin’e da Zeynel’l-Aba’ya vermiştir. Ondan da
veraset yoluyla imam Rıza’ya, ondan İmam İbrahim’e, ondan silsile
yoluyla Ahmed el- Yesevî Hazretleri’ne, ondan da ariflerin sultanı Hacı
Bektaş Veliyyü’l-Horasânî ki tarikatlarımızın kurucusu efendimiz
geçmiştir.


Tarikatımızın
kurucusundan geriye kalanlar; Elifî bir tac[25], cübbe, seccade, mum,
bir sofra bezi ve tarikat sancağıydı. Elifî tâc, uzun bir tac olup,
Hacı Bektaş Hazretleri bu Mevlevî taclarına benzeyen tacı kendisi
bizzat giymiştir. Hatta türbesinin başına, ölümünden sonra bu tac
konulmuştur. Ancak tarikat büyükleri ona hürmetlerinden dolayı bu tacı
giymemişlerdir.


Tac ve cübbe
ve onların peygamberden Hz. Ali’ye geçmesi konusunda mutasavvuflar
arasında görüş ayrılığı vardır. Bu konuda Zeyneddin el-Hâfî “Şerhu
Avârifi’l- Meârif” adlı kitabında, Muhyiddin Arabî de
“Futuhâtül-Mekkiyye” adlı eserinde bu adetin Cüneydi Bağdâdî
Hazretlerinden sonra başladığı söylenmektedir.


Cübbe ve Tac
konusu dine sonradan sokulmuş bid’atlardan değildir. Bid’at olsa bile,
iyi bir amaca, hayırlı bir işe hizmet ettiği için bid’at-ü hasene (iyi
ve faydalı bir yenilik) sayılır, ondan bir zarar gelmez. Tam tersi,
İslam’ın özüne ve Doğu’nun iklimine daha uygun olduğu için kabul gören
bir tarzdır.



Bektaşî Zikirlerinde Secde:

Allah Teâla
Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Rabbim meleklere: Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım demişti de, Melekler: orada bozgunculuk yapıp,
kanlar akıtacak birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek yüceltiyor
ve seni takdis ediyoruz, dediler. Allah: Ben şüphesiz sizin
bilmediklerinizi bilirim dedi. Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra
eşyayı meleklere gösterdi. Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların
isimlerini bana söyleyin dedi. Cevap verdiler: Sen münezzehsin,
öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen hem
bilensin hem hükmedensin. Allah: Ey Âdem onların isimlerini söyle,
dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah: Ben göklerde ve yerde
görünmeyeni biliyorum. Sizin açıkladığınız ve gizlediğinizi de bilirim
diye size söylememiş miydim dedi. Meleklere, Âdem’e secde edin
demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük
tasladı ve inkarcılardan oldu.”[26] 


Bu ayet bize
insanın şeref ve üstünlüğünü açıkça göstermektedir. Ayrıca bu ayet bize
ilmin faziletini, ibadetin faydasını ve Hz. Adem’in Rabbi katındaki
yerinin yüceliğini de anlatmaktadır. Öte yandan Allah (c.c.) Hz.
Adem’in ilim sahibi olmasından dolayı meleklerin ona secde ettiğini
anlatmakla ilmin yüceliğini de bize bildirmektedir.


Yine bu
ayetin bize anlattığı hakikatler arasında; gururdan kaçınmanın önemi,
onun insanı küfre götürdüğü, nitekim İblis’in de aynı hataya düşerek
kafirlerden olduğu gerçeği de yer almaktadır.


Bu anlamda, insanın kainatın temeli, ışığı olduğu, diğer yaratılmışlarınsa bu ışığın fânusu olduğu da vurgulanmaktadır.

Bütün bu
açıklamalardan amacımız, Bektaşî zikirlerindeki secdelerin, kibirden
kaçınmak anlamına geldiğini, bunu temsil ettiğini bildirmek içindir.
Bektaşîlikte rukû ve eğilerek şeyhten el alırken verdiği selam, secde
etmek anlamında değildir. Çünkü, Allah’tan başkasına secde edilmez.
Meleklerin Hz. Âdem’e secdesi de bu alamda bir secdeydi. Yani, ibadet
maksadıyla değildi. Secde, Allah’ın verdiği emre uyma anlamında, itaat
anlamında idi. Aynı durum, Hz.Yusuf’un kardeşlerinin ona secdelerinde
de vardır. Onlar, ibadet amacıyla değil sadece hürmetlerinden dolayı
Hz. Âdem’e secde etmişlerdir.
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Ptsi Mayıs 26, 2014 7:56 pm

On Yedi Şerefli Kemerbest (Kemer Kuşananlar):
Hz. Ali Efendimiz
oğullarını cihada hazırlarken bizzat kendisi onları giydirir, donatır,
lazım olan bütün silahları eliyle kuşatır, kemerlerini bizzat bağlardı.
Bütün bunları yaparken oğullarının her biriyle Allah’ın güzel
isimlerini beraber zikrederdi. Bu olaydan esinlenerek, Bektaşî
tarikatının büyükleri, çoğu Kerbela’da şehit olan bu temiz insanlardan
feyzlenmek için on yedi kemerbest diye bilinen bu insanların anısını
canlandırmak için Kemerbest (Kemer Kuşanma) adetini uygulamışlardır.
Şimdi ey tâlib, bu mübareklerin isimlerini ve babaları Hz. Ali
efendimiz, kendilerine kemer bağlarken okuduğu Allah’ın isimlerini
öğrenmek senin için bir borçtur:


1. 1. İmam Hasan (R.A.) efendimiz. Ona “Yâ Allah” yüce ismiyle,

2. 2. İmam Hüseyin (R.A.) efendimiz. “Yâ Rahmân” (çok acıyan) ismiyle,

3. 3. İmam Hâdiyü’l- Ekber (R.A.) “Yâ Settâr (ayıp örtücü) ismiyle,

4. 4. İmam Abdü’l-Vâhid Avn (R.A) efendimiz. Ona “Yâ Ğafûr” (Çok bağışlayan ismiyle,

5. 5. İmam Ebû Bekr et-Tahir (R.A.). Ona “Yâ Tahir” (ey temiz ) ismiyle,

6. 6. İmam Ömer et-Tayyib (R.A.). Ona “Yâ Nâfî” (ey fayda veren) ismiyle,

7. 7. İmam Osman Turâb (R.A.) Ona “Yâ Mecîd” (ey şereflilerin en şereflisi) ismiyle,

8. 8. İmam Muhammed Hanîfe (R.A.). Ona “Ya Rahim” (çok acıyan) ismiyle,

9. 9. Abdurraûf (R.A.). Ona “Ya Şekûr” (çok şükreden) ismiyle,

10. 10. İmam Ali Ekber (R.A.). Ona “Ya Avf” (ey avfedici) ismiyle,

11. 11. İmam Abdulvahhab (R.A.). Ona “Yâ Vedûd” (çok seven) ismiyle,

12. 12. İmam Abdülcelîl (R.A.). Ona “Yâ Gayyûm” (ezeli olan) ismiyle,

13. 13. İmam Abdurrahim (R.A.). Ona “Ya Halîm” (ey yumuşak huylu) ismiyle,

14. 14. İmam Abdulmuîn (R.A.).Ona “Ya Sabûr” (çok sabreden) ismiyle,

15. 15. İmam Abdullah Abbas (R.A.). Ona “Yâ Semî” (herşeyi duyan) ismiyle

16. 16. İmam Abdülkerim (R.A.). Ona “yâ Cebbâr (ey herşeye gücü yeten) ismiyle

17. 17. İmam Abdüssamed (R.A.).Ona da “Yâ Latif” (ey incelik ve güzellik sahibi) ismiyle kemer kuşatırdı.

Bununla
birlikte Ehl-i Beyt’i düşmanlarına karşı savunan ve Allah yolunda kemer
kuşanmış bir başka gurup daha vardır. Bunların başında Selman-ı Fârisî
gelmektedir. Yine bu gurupta Ebû Bekir es-Sıddîk oğlu Muhammed, Haris
oğlu Malik Eşter, Yasir oğlu Ammar ve diğer büyük sahabelerden ve
tabiinden kişiler vardır.



Aşûre Günü Kutlamaları:

Bektaşî
tarikatına bağlı tekkelerde dervişlerin Muharrem ayını onuncu gününü
Kerbela’yı hatırlamak bakımından kutlamaları âdet hâline gelmiştir. Bu
dervişler- on günlük bir oruçtan sonra – bu kutlamaları yaparlar ve bu
törenler esnasında şehit imamlara selat-ü selam ve olayın mahiyetine
uygun ağıt ve kasideler okurlardı. Bu okunanların çoğu, Fuzûlî, Kâzım
Paşa ve diğer Ehl-i Beyti seven şairlerin şiirlerinden seçilirdi.
Törenin sonunda tekkenin şeyhi genel bir dua ile töreni bitirirdi.


Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

semah Geri: ***YÜCE BEKTÂŞî TARİKATIMIZ***

Mesaj tarafından Admin Salı Mayıs 27, 2014 3:35 pm

Tüm
tarikatlarda Mübâya’a (sözleşme, ahd alma) Allah Teâla’nın şu sözü
etrafında olduğu, bu sözden kaynaklandığı herkes tarafından
bilinmektedir: “Ey Muhammed! Şüphesiz sana baş eğerek ellerini
verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların
ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen ancak kendi aleyhine
dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene Allah büyük ecir
verecektir.”[27]


İşte Bektaşî tarikatlarında da mürid ile şeyh arasındaki sözleşmenin delili olarak bu ayet gösterilmektedir.

Şeyh
ahidleşmeye (sözleşmeye) tövbe, istiğfar ve şahadet cümlelerini
okuyarak başlar. Sonra yukarıdaki ayet-i kerimeyi okur. Ve müride
dönerek: “ Sen şu anda Allah’a yakın olanların meydanındasın. Mürşidine
teslimiyeti kabul ettin. Yalan söyleme, haram yeme, zina etme, fesatlık
yapma, senin olmayan şeye el uzatma, görmediğini konuşma, bilmediğin
şeyi konuşma, duymadığın şeyi söyleme, sana ne kabul et ne de etme
demiyorum. Kim kabul ederse basîretinden dolayı gelmektedir. Kim
ahdinden geri dönerse kendi aleyhine dönmüş olur.”


Sözleşme
Bektaşî tarikatında kapıları kapatmak olarak anlaşılır ki, bu Ruhu’l-
Beyan Tefsiri’nde de bahsedildiği gibi şu olaya dayanmaktadır: Evs oğlu
Şeddâd ve Sâmid oğlu İbad (R.Anhüma) dediler ki: “ Biz Allah’ın
Resûlünün yanındaydık o bizlere dedi ki: İçinizde ehl-i kitap olanınız
var mı? Biz de hayır ya Resûlallah deyince, bize kapıyı kapatmamızı ve
ellerimizi kaldırmamızı emretti. Ellerimizi kaldırdık, resulallah elini
ellerimizin üzerine koyarak şöyle dedi: “Allah’a şükürler olsun, ey
Allah’ım sen beni bu kelimeyle gönderdin, onunla bana emrettin ve bu
kelimeyle bana cenneti vadettin. Sen vaadinden dönmezsin dedi. Sonra da
onlara dönerek: “Müjdeleyiniz, Allah sizi affetti.” buyurdu.



Hablü’l-Fidâ (Fedakârlık İpi) (Tîğbend):

Tîğbend diye
isimlendirilen ve mürşidle mübâya’a sırasında boyna takılan ipin
mahiyetini bilmek Bektaşî dervişleri için gereklidir. Bu ipin
bağlanması, teslimiyet ve fedakârlığın simgesidir. Bu âdetin aslı,
tarikat mensuplarının da aralarında birbirine naklettikleri şu hikâyeye
dayanır: Halife Abdilmelik oğlu Hişam, İmam Muhammed Bâkır’ı öldürmek
istediği zaman mübarek boynuna ipi geçirince, üç defa düğümledi. İmam,
ilk düğümü atınca, Allah dedi. İp düğümlendi. İkinci defa Muhammed,
dedi. İpe bir düğüm daha atıldı. Üçüncüde Ali, dedi. İp üçüncü kere
düğümlendi. Bu arada imamın arkadaşlarından biri heyecandan ileri
atılarak onlara: “ Bu kullandığınız ip nedir?” diye sordu. Onlar da:
“Bu koyun bağırsaklarından yapılmış bir iptir” dediler. Bunun üzerine
imamın arkadaşı: “Bu işe yaramaz, bana sık yünlü bir koç getirin.”dedi.
Ona bir koç getirdiler, onu kesti, yününü eğirip bir ip yaptı. Bundan
sonra koçun ayaklarını birleştirdi ve üç kere bağladı. Sonra ipi çözdü
ve kendini o iple herkesin gözü önünde astı. Oradakiler bu kişinin
yapmış olduğu ve uyguladığı işin asmak için en iyi yöntem olduğunu,
adamın bunu kendilerine yardım etmek amacıyla yaptığını zandettiler.
Onun yaptığı ipi ellerine alarak ipte sallanan imama doğru yaklaşıp,
kendisini bu yeni iple asmaya niyetlendikleri zaman, imamın ruhunu
çoktan teslim etmiş olduğunu gördüler.


Aslında bu
vefalı arkadaşın amacı, koçu bağlayıp çözerek işi uzatmak, böylece
imamın çektiği acıyı onların zevkle izlemesini önlemekti. Bu olaya
dayanarak Bektaşîlikte kullanılan bu ip (tîğbend) fedakârlığın ve
vefanın bir göstergesi kabul edilmiş ve tarikatın başlangıcından bu
güne kadar bir âdet şeklinde uygulanmıştır. Uygulamadaki üç düğüm,
Allah’ı, Muhammed’i ve Ali’yi temsil etmektedir. 



Zikir Meydanlarında Bulunan Post Hakkında:
Bektaşî tarikatının zikir meydanlarından hapsinde belli yerlere
konulmuş özel postlar vardır. Bu postlar, takva ve manevî derecesinden
dolayı Allah’a yakın olan velilerin yerini temsil eder. Türkçe’de
“Post” olarak adlandırılan ve yer, makam anlamına gelen bu postların
sayısı on ikidir. Bunları aşağıdaki sıraya göre öğrenmek gerekir.


1. 1. Makâmü’l- Übüvve (Baba postu) : Hacı Bektaş Veli’yi temsil eder.
2. 2. Makâmü’t-Tabbâh (Aşçı postu): Onun sahibi Seyyid Ali Sultan’dır.
3. 3. Makâmü’l -Hubbâz (Ekmekçi postu): Onun sahibi Balım Sultan’dır.
4. 4. Makâmü’n- Nakîb (Nakib-Yardımcı-postu): Onun sahibi Kaygusuz Abdal’dır.
5. 5. Mak

Not: 10. SAYI - Yaz 1999
Admin
Admin
YÖNETİM
YÖNETİM

Başak Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul

moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz