Giriş yap
Arama
En son konular
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En bakılan konular
Similar topics
Sosyal yer imi
Kimler hatta?
Toplam 1 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 1 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 216 kişi Cuma Ağus. 11, 2017 12:46 am tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 16 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: Pir Veysel
Kullanıcılarımız toplam 5038 mesaj attılar bunda 681 konu
Tavil Sadece İsmaili Mezhebine Özgü
1 sayfadaki 1 sayfası
Tavil Sadece İsmaili Mezhebine Özgü
Tavil Sadece İsmaili Mezhebine Özgü
İsmailidai’leri, özellikle Seyyidna Yakub al-Sicistani, Seyyidna Cafer
Mansur al-Yaman, Seyyidna Kadi al-Numan,Seyyidna Hamiduddin Kirmani,
Seyyidna Muayyad Şirazi, Seyyidna Hatim ve diğer birçokları bu seçkin
ve örneği olmayan tek disiplinin gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.
İlm-i tavil’in (gizli / batıni bilimin) gerçekten sadece İsmaili
mezhebine özgü olduğunu söylemek abartma olmayacak. Tavil ilmi, zamanın
bütün mevcut bilgilerini / bilimlerini, -özellikle Abbasiler tarafından
Yunan klasiklerinin Arapçaya çevirilmesiyle tanınmış, yaygınlaşmış
bulunan Yunan bilimini- İslami öğretilerle birleştirmek için büyük bir
girişimdi.
Kuşkusuz İsmaililer tavil İlmi’nin, popularize edilmiş Yunan bilimiyle
geliştirilmediğine, ama daha da erkenlere gönderme yapıldığı gibi,
İmamdan İmama geçen ilm-al Nubuvvet’in (Peygamberlik ilmi) bir parçası
olduğuna inanırlar. Fakat tarihsel olarak konuşunca, İkhvanus Safa
Risaleleri yazılmadan önce tavil’in kaydına rastlamıyoruz. Denilebilir
ki, İsmaililer arasında tavil bilgisi, yalnızca Grek bilim ve
felsefesinin başarısıyla ya da çağrısıyla karşı karşıya gelindiği zaman
yazıya geçirildi.
Şiiler arasından Aşari’ler bu düşünsel mücadeleye çağrıyı, Yunan
felsefesine toptan muhalefetle karşıladılar, üstelik onu reddetmek için
onun araçlarını kullanarak. Oysa İsmaililer bunu, onun evrenin yaratışı
(kuramı) dahil Yunan biliminden aldıklarını İslamın temel öğretileriyle
(birleştirip) yaratıcı bir sentez yapma girişimiyle karşıladı. Böylece
Aşariler ve İsmaililer, Yunan felsefesini düşünsel mücadeleye çağrısı
ya da meydan okuması ve onun İslam dünyası üzerindeki büyük etkisini
değişik karşılama yöntemleriyle yonttular. Bu etki hakkıyla
değerlendirilmedi.
İsmailitavil, akıl üzerinde yapılandırıldı. Arapça’datavil sözcüğü,
“birinci, asıl, ilksel olmak ya da sözcüklerin asıl-temel anlamını
vermek” demektir. İşte İsmaililere göre de, Kuran’ın ayetlerinden her
birinin, açık olanından başka temel, yani gizli anlamı vardır ya da
ikinci bir anlama sahiptir. Onlara göre asıl mümin bilen, bilgi sahibi
olan kimsedir ve o kimse Kuran ayetlerine, gerçek ve gizli (batıni)
anlamıyla inanandır.
İsmaililer, bir Müslüman ile bir mümin arasında fark olduğuna ileri
sürerler.Kelimeyi (Şehadeti) ezbere okuyan ve namaz kılma, oruç tutma,
zekat verme, hacca gitme gibi bütün açık-görünen (zahiri) tapınmaları
yerine getiren kimse Müslümandır. Ancak Mümin, Müslüman olmaktan daha
fazlasıdır. Bir mümin sadece zahiri ibadetleri yerine getiren değil,
fakat bu tapınmaların (rituals) anlamını, ne demek istediğini, amacını,
aslı ve gerçek özüne, kısacası batıni (anlamda) inanan kimsedir.
İsmaililer, 49. surenin 14. ayetini şöyle yorumlamaktadır:
“Çöl sakinleri der ki: Biz inanıyoruz (amenna). Deki: Siz inanmıyor,
fakat (sadece) dilden söylüyorsunuz; biz teslim oluyoruz (aslamna).
Sizin kalblerinize henüz iman girememiş.”
İsmaili ilahiyatçılarının görüşüne göre işte bu ayet, İslam ile İman
arasında, yani teslim olanlar (Müslümanlar) ve inananlar (Mümin)
arasında açıkça ayırım yapar. Onlara göre sadece görünen, açıkta, zahir
olan kabul edilmez, fakat ciddi inanç batındadır, yani gizli ve esas
olandır.
İsmailidai’leri, özellikle Seyyidna Yakub al-Sicistani, Seyyidna Cafer
Mansur al-Yaman, Seyyidna Kadi al-Numan,Seyyidna Hamiduddin Kirmani,
Seyyidna Muayyad Şirazi, Seyyidna Hatim ve diğer birçokları bu seçkin
ve örneği olmayan tek disiplinin gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.
İlm-i tavil’in (gizli / batıni bilimin) gerçekten sadece İsmaili
mezhebine özgü olduğunu söylemek abartma olmayacak. Tavil ilmi, zamanın
bütün mevcut bilgilerini / bilimlerini, -özellikle Abbasiler tarafından
Yunan klasiklerinin Arapçaya çevirilmesiyle tanınmış, yaygınlaşmış
bulunan Yunan bilimini- İslami öğretilerle birleştirmek için büyük bir
girişimdi.
Kuşkusuz İsmaililer tavil İlmi’nin, popularize edilmiş Yunan bilimiyle
geliştirilmediğine, ama daha da erkenlere gönderme yapıldığı gibi,
İmamdan İmama geçen ilm-al Nubuvvet’in (Peygamberlik ilmi) bir parçası
olduğuna inanırlar. Fakat tarihsel olarak konuşunca, İkhvanus Safa
Risaleleri yazılmadan önce tavil’in kaydına rastlamıyoruz. Denilebilir
ki, İsmaililer arasında tavil bilgisi, yalnızca Grek bilim ve
felsefesinin başarısıyla ya da çağrısıyla karşı karşıya gelindiği zaman
yazıya geçirildi.
Şiiler arasından Aşari’ler bu düşünsel mücadeleye çağrıyı, Yunan
felsefesine toptan muhalefetle karşıladılar, üstelik onu reddetmek için
onun araçlarını kullanarak. Oysa İsmaililer bunu, onun evrenin yaratışı
(kuramı) dahil Yunan biliminden aldıklarını İslamın temel öğretileriyle
(birleştirip) yaratıcı bir sentez yapma girişimiyle karşıladı. Böylece
Aşariler ve İsmaililer, Yunan felsefesini düşünsel mücadeleye çağrısı
ya da meydan okuması ve onun İslam dünyası üzerindeki büyük etkisini
değişik karşılama yöntemleriyle yonttular. Bu etki hakkıyla
değerlendirilmedi.
İsmailitavil, akıl üzerinde yapılandırıldı. Arapça’datavil sözcüğü,
“birinci, asıl, ilksel olmak ya da sözcüklerin asıl-temel anlamını
vermek” demektir. İşte İsmaililere göre de, Kuran’ın ayetlerinden her
birinin, açık olanından başka temel, yani gizli anlamı vardır ya da
ikinci bir anlama sahiptir. Onlara göre asıl mümin bilen, bilgi sahibi
olan kimsedir ve o kimse Kuran ayetlerine, gerçek ve gizli (batıni)
anlamıyla inanandır.
İsmaililer, bir Müslüman ile bir mümin arasında fark olduğuna ileri
sürerler.Kelimeyi (Şehadeti) ezbere okuyan ve namaz kılma, oruç tutma,
zekat verme, hacca gitme gibi bütün açık-görünen (zahiri) tapınmaları
yerine getiren kimse Müslümandır. Ancak Mümin, Müslüman olmaktan daha
fazlasıdır. Bir mümin sadece zahiri ibadetleri yerine getiren değil,
fakat bu tapınmaların (rituals) anlamını, ne demek istediğini, amacını,
aslı ve gerçek özüne, kısacası batıni (anlamda) inanan kimsedir.
İsmaililer, 49. surenin 14. ayetini şöyle yorumlamaktadır:
“Çöl sakinleri der ki: Biz inanıyoruz (amenna). Deki: Siz inanmıyor,
fakat (sadece) dilden söylüyorsunuz; biz teslim oluyoruz (aslamna).
Sizin kalblerinize henüz iman girememiş.”
İsmaili ilahiyatçılarının görüşüne göre işte bu ayet, İslam ile İman
arasında, yani teslim olanlar (Müslümanlar) ve inananlar (Mümin)
arasında açıkça ayırım yapar. Onlara göre sadece görünen, açıkta, zahir
olan kabul edilmez, fakat ciddi inanç batındadır, yani gizli ve esas
olandır.
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
Yolgösteren Sır
Yolgösteren Sır
Daha fazla ilerlemeden önce, batın ve tavil yönteminin ne olduğunu
anlamak gereklidir. Ve ayrıca sıradan insanların gerçek anlamlandırmayı
ya da tavili bilmediğinin düşünülmesi önemlidir. Çünkü bilenler sadece
seçilmiş ya da bilme yetkisi verilmiş pek az kişidir. Tavil’in içeriği
sıradan müminlerden bile kesinlikle yol gösterici-eğitici bir sır
olarak saklandı.Nedeni açıktı; İsmaililer, Ortodoks Müslümanlar
tarafından heretik (sapkın) olarak görülüyordu. Hatta İmam Ghazali
(ölm. 1111) Batınilik üzerine bir kitap yazmış ve onları suçlamıştı.
Onlar, doğru olmadığı halde, tenasuh ve hulul anlayışıyla Tanrının
İmamda görünüm alanına çıktığı ve ruhların başka bedenlere geçtiğine
inanmakla suçlanıyorlardı. Kahire’deki Al-Azhar Üniversitesi İsmaili
Araştırmaları Bölümü Başkanı olan Dr. Kamil Hüseyin, böyle iddiaları
tamamıyla reddetti. Fakat İsmaililer çoğunlukla kendi gerçek inançları
hakkında yanlış anlayış içindedir.
Böyle suçlamalar korkusu yüzünden İsmaililer, batini tanrıbilim
içindeki kendi inançlarını ve onu(batıni tavili) sadece seçilmiş ya da
sırlar (bilme yetkisi) verilmiş az insanın açıklama yapacağını genel
Müslümanlardan gizlemek zorunda kalmıştır. Batıni bilgi, kadın veya
erkek sadece bir kişiye, inancı ve doğruluğu üzerinde güvence verdikten
sonra açıklanırdı (ifşa edilirdi). Bugün bile sıradan Bohralar (Hintli
Mustaili İsmaililer İ.K.), Sünni Ortodoks Ulemadan âdet olduğu üzere
(gelecek) bir korku olmadığı halde, herhangibirtavil bilgisine sahip
değildir
İsmaililere göre mathal adı verilen bir bütün ideal sistem vardır ve
burada yeryüzünde mamthul (ideali kavrayan, duyumsayan) dediklerini
karşılayan, benzeyen, haber veren, temsil eden bir sistem(a
corresponding system) vardır. Bunu anlamak için Tanrının, insan zihni
tarafından kavranması asla mümkün olmayan çok üstün bir tümel (totaly)
varoluş-mevcudiyet olduğunu bilmek gereklidir. O herşeyi bilir, akla
uygun kılar ve sadece algılanamaz. Herhangibir benzeri de yoktur. Tanrı
evrenin yaratılışına etkin olarak da karışmamıştır. O sadece ukul ‘u
(safi nurdan akıllar, intellects) yaratmıştır. Akıllar, ışıktan
yapılmış hafif-narin yaratıklardır. Işığa karşıt olan madde ise kathif
(ağır ve karanlık)dir.
Allahın ya da Ulu Varlığın, maddenin yaratılışında rolü yoktur. O,
Seyyidna Yakub al-Sicistani tarafından Mubdi al Mubdiat(Yaratıcıların
Yaratıcısı) olarak gösterilir. Onun rolü Ukul’un (Akıllar)
yaratılmasıyla durur. Ve Allah sadece ışığı yaratmıştır, karanlığı
değil. Hiçkimse karanlığın ve ağırlığın (kathafat) yaratılışını O’na
atfedemez.
Madde Onuncu Akıl tarafından yaratıldı ve Onuncu Akılın adı ashir-i
mudabbir (Onuncu akıl)dir. Ayrıca Onuncu Akıl, bütün maddeyi temsil
eden kathafat (ağırlık ve karanlık) ve bu evrenin yaratılışından
sorumludur ve yine karanlığı ve ağırlığı ışığa (nura) çevirmek de onun
sorumluluğundadır. Onuncu Aklın yeryüzündekikarşılığı ya da temsilcisi
Peygamberdir. Demekki Peygamber yeryüzünde Ashir-i
Mudabbir’inMamthul’dur; Onuncu Aklın, kathafat’ın (karanlık ve
ağırlığın), latafat’a (ışık, hafiflik) dönüştürmesine yardımcı olur.
Daha fazla ilerlemeden önce, batın ve tavil yönteminin ne olduğunu
anlamak gereklidir. Ve ayrıca sıradan insanların gerçek anlamlandırmayı
ya da tavili bilmediğinin düşünülmesi önemlidir. Çünkü bilenler sadece
seçilmiş ya da bilme yetkisi verilmiş pek az kişidir. Tavil’in içeriği
sıradan müminlerden bile kesinlikle yol gösterici-eğitici bir sır
olarak saklandı.Nedeni açıktı; İsmaililer, Ortodoks Müslümanlar
tarafından heretik (sapkın) olarak görülüyordu. Hatta İmam Ghazali
(ölm. 1111) Batınilik üzerine bir kitap yazmış ve onları suçlamıştı.
Onlar, doğru olmadığı halde, tenasuh ve hulul anlayışıyla Tanrının
İmamda görünüm alanına çıktığı ve ruhların başka bedenlere geçtiğine
inanmakla suçlanıyorlardı. Kahire’deki Al-Azhar Üniversitesi İsmaili
Araştırmaları Bölümü Başkanı olan Dr. Kamil Hüseyin, böyle iddiaları
tamamıyla reddetti. Fakat İsmaililer çoğunlukla kendi gerçek inançları
hakkında yanlış anlayış içindedir.
Böyle suçlamalar korkusu yüzünden İsmaililer, batini tanrıbilim
içindeki kendi inançlarını ve onu(batıni tavili) sadece seçilmiş ya da
sırlar (bilme yetkisi) verilmiş az insanın açıklama yapacağını genel
Müslümanlardan gizlemek zorunda kalmıştır. Batıni bilgi, kadın veya
erkek sadece bir kişiye, inancı ve doğruluğu üzerinde güvence verdikten
sonra açıklanırdı (ifşa edilirdi). Bugün bile sıradan Bohralar (Hintli
Mustaili İsmaililer İ.K.), Sünni Ortodoks Ulemadan âdet olduğu üzere
(gelecek) bir korku olmadığı halde, herhangibirtavil bilgisine sahip
değildir
İsmaililere göre mathal adı verilen bir bütün ideal sistem vardır ve
burada yeryüzünde mamthul (ideali kavrayan, duyumsayan) dediklerini
karşılayan, benzeyen, haber veren, temsil eden bir sistem(a
corresponding system) vardır. Bunu anlamak için Tanrının, insan zihni
tarafından kavranması asla mümkün olmayan çok üstün bir tümel (totaly)
varoluş-mevcudiyet olduğunu bilmek gereklidir. O herşeyi bilir, akla
uygun kılar ve sadece algılanamaz. Herhangibir benzeri de yoktur. Tanrı
evrenin yaratılışına etkin olarak da karışmamıştır. O sadece ukul ‘u
(safi nurdan akıllar, intellects) yaratmıştır. Akıllar, ışıktan
yapılmış hafif-narin yaratıklardır. Işığa karşıt olan madde ise kathif
(ağır ve karanlık)dir.
Allahın ya da Ulu Varlığın, maddenin yaratılışında rolü yoktur. O,
Seyyidna Yakub al-Sicistani tarafından Mubdi al Mubdiat(Yaratıcıların
Yaratıcısı) olarak gösterilir. Onun rolü Ukul’un (Akıllar)
yaratılmasıyla durur. Ve Allah sadece ışığı yaratmıştır, karanlığı
değil. Hiçkimse karanlığın ve ağırlığın (kathafat) yaratılışını O’na
atfedemez.
Madde Onuncu Akıl tarafından yaratıldı ve Onuncu Akılın adı ashir-i
mudabbir (Onuncu akıl)dir. Ayrıca Onuncu Akıl, bütün maddeyi temsil
eden kathafat (ağırlık ve karanlık) ve bu evrenin yaratılışından
sorumludur ve yine karanlığı ve ağırlığı ışığa (nura) çevirmek de onun
sorumluluğundadır. Onuncu Aklın yeryüzündekikarşılığı ya da temsilcisi
Peygamberdir. Demekki Peygamber yeryüzünde Ashir-i
Mudabbir’inMamthul’dur; Onuncu Aklın, kathafat’ın (karanlık ve
ağırlığın), latafat’a (ışık, hafiflik) dönüştürmesine yardımcı olur.
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
Onuncu Aklın Temsilcisi
Onuncu Aklın Temsilcisi
Peygamber insanlara doğru yolu gösterir ve bu nedenle Kuran tarafından
Muhammed siracan munirah (ışık veren lamba) olarak tanımlanmıştır. O
insanlığı aydınlığa-ışığa götürmekte ve değiştirmektedir. Peygamberden
sonra bu işlevi yerine getiren İmamdır. Muhammed’den sonra herhangi bir
peygamber olamayacağı için, onun halefi kızı Fatima ve onun kocası Ali
soyundan gelen İmamlardır. İsmaili inançlarına göre bu dünya, bir
ruhsal yol gösterici ve yeryüzünde aktif bir temsilci (mamthul of
Ashir-e-Mudabbir) olan İmam’sız asla kalamaz. Bir İsmaili Dai bunu
kanıtlamak içinIthbat-ul-Imamah (İmamlığın İspatı) risalesini yazdı.
Şu halde yeryüzünde Onuncu Aklın temsilcisi İmamdır ve bundan dolayı en
yüksek saygıya hak kazanır. İmam Onuncu Aklın tüm
niteliklerine-sıfatlarına sahiptir ve demekki Tanrının sıfatları yoktur
ve O bütün nitelik ve niceliklerin, sıfatların üstünde ve onların
ötesindedir. Bu sıfatlar Onuncu Akla ayrılmış, ona özgüdür. Bunun için
yeryüzünde Onuncu Aklın temsilcisi olan İmam yeryüzünde bu sıfatlara da
sahiptir.
Fatımi İsmaililerinin, karşıtları tarafından, Tanrının İmamın
kişiliğinde zuhur ettiği, yani hulul inancı olarak yanlış anladıkları
sıfatlar kuramı budur. Dr. Kamil Hüseyin,Seyyidna Muayyed Şirazı
Divanı’na yazdığı Mukaddima’da (girişte) bunu ayrıntılılarıyla
tartışmaktadır. İmamın kişiliği Tanrının değil, yukarıda gösterildiği
gibi Onuncu Aklın karşılığıdır.
Fatımiler ya da Fatımi davasını sürdürenler için de söylendiği gibi
İsmaililer tarihin dairesel dönüşümleri-dönemleri kuramına (the
cyclical theory of history)da inanmaktadırlar. Öyleyse, Onuncu Akılın
görevi evrendeki tüm karanlığı ve ağırlığı (kathafat), aydınlığa –ışığa
dönüştürmektir ve tarihin her döneminde karanlığın bir bölümü yeniden
nura çevrilir; bu dönüşümler, maddenin tamamı nura dönüşünceye dek
sürecektir ve artık bu evrende kathafat yoktur.
Evrenin her dönüşümünde ya da çağında bir Adem yaratılır ve
Peygamberlik zinciri, dönüşüm içinde İmamlar tarafından yeri alınan son
Peygamber Muhammed’le sona ermiştir. Fakat her çağda kaim al kiyamah
(Kıyamet’in sahibi, Yargılama gününü getiren) olarak bilinen biri
çıkar.
Qa'im al-Qiyamahile dönüşüm sona erer ve karanlık cismin son bir bölümü
bu dönemde ışığa çevrilir. İşte bu kurama göre, evrende cisim hiç
kalmayıp ışığa-nura çevrilinceye kadar bu dönemler sürecektir. Öyleki
artık ışık,latafat; ağırlığa ve karanlığa, yani kathafat üzerinde
sonsuz yengi kazanacaktır. Evren tarihinin İsmaili dairesel dönüşüm
kuramı kısaca budur.
Batıni ve tavil ilimlerini anlatan kitaplarından bazıları:
1) Saiyyidna Mansur al-Yaman, Kitab al-Shawahid wa al-Bayan,
2) Saiyyidna Qadi al-Nu'man, Ta'wil al-Da'a'im,
3) Saiyyidna Hamiduddin Kirmani, Rahat al-'Aql ,
4) Saiyyidna Mua'yyad Shirazi, Al-Majalis vb.
Bu kitaplar batıni bilgileri ilgilendirdiği kadar, Fatımi davasını ya da en yüksek İsmaili başarılarını içermektedir.
Saiyyidna Kadi al-Nu'man’ın İsmaili hukuku üzerineyazdığı al-Da'a'im
al-Islam ve Ta'wil al-Da'a'im kitapları çok tanınmıştır. İkinci
eserinde Kadi Nu'man şeriat ögelerinin ve bütün söylenegelen biçimsel
tapınmaların özgün (batıni) anlamlarının açıklamalarını yapar. Kadı
Numan ilk önce, gerçek bir inananın zahir ile batın, yani açık
olan-dıştan görülen ve bu şeriat ritüellerinin özgün (original)
niyetinin-maksadının ne olduğu arasında denge tutturmak gerektiğini
vurgulamıştır.
Kadı Numan zahir ve batın arasındaki denge üzerine bu vurguyu koymak
zorunluğunu duydu, çünkü İsmaililer arasında bazı aşırılar, şeriatı
iptal ettiklerini-kaldırdıklarını (ta'til al-shari'ah) ve batın ilmini
bilenler için dışsal ya da biçimsel tapınmaları uygulamanın gerekli
olmadığını ilan etmişlerdi. İsmaililerin bir aşırı kolu olan Karmatiler
zahiri şeriatı uygulamayı kesmiş ve daha sonra Nizari İsmaililer de
aynı şeyi yapmışlardır.
Daha önceki bir makalemizde işaret ettiğimiz gibi diğer Müslümanların
beş şarta inanmalarına karşıİsmaililer, İslamın yedi şartı (seven
pillars of Islam) olduğuna inanmaktadırlar. Eklenen iki şart
Velayet-velilik (Ehlibeyt sevgisi) ve Taharet, yani temizlikir. Burada
taharetin gerçek anlamı ruhsal temizlik-paklık, ruhu kirleten herşeyden
uzak kalmaktır. Kadı al-Numan, Ta'wil al-Da'a'im’inde bu yedi koşulu
tek tek tanımlamıştır.
Peygamber insanlara doğru yolu gösterir ve bu nedenle Kuran tarafından
Muhammed siracan munirah (ışık veren lamba) olarak tanımlanmıştır. O
insanlığı aydınlığa-ışığa götürmekte ve değiştirmektedir. Peygamberden
sonra bu işlevi yerine getiren İmamdır. Muhammed’den sonra herhangi bir
peygamber olamayacağı için, onun halefi kızı Fatima ve onun kocası Ali
soyundan gelen İmamlardır. İsmaili inançlarına göre bu dünya, bir
ruhsal yol gösterici ve yeryüzünde aktif bir temsilci (mamthul of
Ashir-e-Mudabbir) olan İmam’sız asla kalamaz. Bir İsmaili Dai bunu
kanıtlamak içinIthbat-ul-Imamah (İmamlığın İspatı) risalesini yazdı.
Şu halde yeryüzünde Onuncu Aklın temsilcisi İmamdır ve bundan dolayı en
yüksek saygıya hak kazanır. İmam Onuncu Aklın tüm
niteliklerine-sıfatlarına sahiptir ve demekki Tanrının sıfatları yoktur
ve O bütün nitelik ve niceliklerin, sıfatların üstünde ve onların
ötesindedir. Bu sıfatlar Onuncu Akla ayrılmış, ona özgüdür. Bunun için
yeryüzünde Onuncu Aklın temsilcisi olan İmam yeryüzünde bu sıfatlara da
sahiptir.
Fatımi İsmaililerinin, karşıtları tarafından, Tanrının İmamın
kişiliğinde zuhur ettiği, yani hulul inancı olarak yanlış anladıkları
sıfatlar kuramı budur. Dr. Kamil Hüseyin,Seyyidna Muayyed Şirazı
Divanı’na yazdığı Mukaddima’da (girişte) bunu ayrıntılılarıyla
tartışmaktadır. İmamın kişiliği Tanrının değil, yukarıda gösterildiği
gibi Onuncu Aklın karşılığıdır.
Fatımiler ya da Fatımi davasını sürdürenler için de söylendiği gibi
İsmaililer tarihin dairesel dönüşümleri-dönemleri kuramına (the
cyclical theory of history)da inanmaktadırlar. Öyleyse, Onuncu Akılın
görevi evrendeki tüm karanlığı ve ağırlığı (kathafat), aydınlığa –ışığa
dönüştürmektir ve tarihin her döneminde karanlığın bir bölümü yeniden
nura çevrilir; bu dönüşümler, maddenin tamamı nura dönüşünceye dek
sürecektir ve artık bu evrende kathafat yoktur.
Evrenin her dönüşümünde ya da çağında bir Adem yaratılır ve
Peygamberlik zinciri, dönüşüm içinde İmamlar tarafından yeri alınan son
Peygamber Muhammed’le sona ermiştir. Fakat her çağda kaim al kiyamah
(Kıyamet’in sahibi, Yargılama gününü getiren) olarak bilinen biri
çıkar.
Qa'im al-Qiyamahile dönüşüm sona erer ve karanlık cismin son bir bölümü
bu dönemde ışığa çevrilir. İşte bu kurama göre, evrende cisim hiç
kalmayıp ışığa-nura çevrilinceye kadar bu dönemler sürecektir. Öyleki
artık ışık,latafat; ağırlığa ve karanlığa, yani kathafat üzerinde
sonsuz yengi kazanacaktır. Evren tarihinin İsmaili dairesel dönüşüm
kuramı kısaca budur.
Batıni ve tavil ilimlerini anlatan kitaplarından bazıları:
1) Saiyyidna Mansur al-Yaman, Kitab al-Shawahid wa al-Bayan,
2) Saiyyidna Qadi al-Nu'man, Ta'wil al-Da'a'im,
3) Saiyyidna Hamiduddin Kirmani, Rahat al-'Aql ,
4) Saiyyidna Mua'yyad Shirazi, Al-Majalis vb.
Bu kitaplar batıni bilgileri ilgilendirdiği kadar, Fatımi davasını ya da en yüksek İsmaili başarılarını içermektedir.
Saiyyidna Kadi al-Nu'man’ın İsmaili hukuku üzerineyazdığı al-Da'a'im
al-Islam ve Ta'wil al-Da'a'im kitapları çok tanınmıştır. İkinci
eserinde Kadi Nu'man şeriat ögelerinin ve bütün söylenegelen biçimsel
tapınmaların özgün (batıni) anlamlarının açıklamalarını yapar. Kadı
Numan ilk önce, gerçek bir inananın zahir ile batın, yani açık
olan-dıştan görülen ve bu şeriat ritüellerinin özgün (original)
niyetinin-maksadının ne olduğu arasında denge tutturmak gerektiğini
vurgulamıştır.
Kadı Numan zahir ve batın arasındaki denge üzerine bu vurguyu koymak
zorunluğunu duydu, çünkü İsmaililer arasında bazı aşırılar, şeriatı
iptal ettiklerini-kaldırdıklarını (ta'til al-shari'ah) ve batın ilmini
bilenler için dışsal ya da biçimsel tapınmaları uygulamanın gerekli
olmadığını ilan etmişlerdi. İsmaililerin bir aşırı kolu olan Karmatiler
zahiri şeriatı uygulamayı kesmiş ve daha sonra Nizari İsmaililer de
aynı şeyi yapmışlardır.
Daha önceki bir makalemizde işaret ettiğimiz gibi diğer Müslümanların
beş şarta inanmalarına karşıİsmaililer, İslamın yedi şartı (seven
pillars of Islam) olduğuna inanmaktadırlar. Eklenen iki şart
Velayet-velilik (Ehlibeyt sevgisi) ve Taharet, yani temizlikir. Burada
taharetin gerçek anlamı ruhsal temizlik-paklık, ruhu kirleten herşeyden
uzak kalmaktır. Kadı al-Numan, Ta'wil al-Da'a'im’inde bu yedi koşulu
tek tek tanımlamıştır.
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
Hakikat İçinde (Batıni Anlamda) Secde İtaatı Anlatır
İsmaililere göre birinci mutlak koşul velayettir. Kadı’ya göre İslamın
her koşulu, Adem’den Muhammed’e kadar gelen peygamberlerden birini
temsil eder. Adem Velayet’in temsicisidir; onun velayeti melekler
üzerinde zorunlu kılındı ve meleklere onun önünde secde ettirildi.
Secde gerçekte itaatı ifade eder. Ve bu velayettir. Adem bütün
peygamberlerin ilkidir, onun velayeti de kendisni izleyen tüm peygamber
ve İmamların velayetidir. Adem’i sevmemiş olanlar kurtuluşa ulaşamazlar.
İsmaili teolojisine göre ikinci koşul olan tahareti (ruhsal paklık,
içsel temizlik) Nuh peygamber temsil eder. Nuh peygamber insanlığı
paklaştırmak, insanoğlunun ruhsal temizliğini sağlamak üzere
gönderilmişti. Adem’in zamanında ve sonrasında her ne günah işlendiyse,
Nuh onları temizlemek için geldi ve kendi şeriatıyla gelmiş olan o en
büyük peygamberlerden biridir. Nuh ile birlikte gelen, su olarak
temizliği simgeleyen Tufan, kirden-pislikten temizlenmek için
gereklidir ve su batıni anlamda ilimin (son gerçekliğin bilgisi)
karşılığıdır. Ruhsal temizliğe ulaşılması bilgi ve bilim aracılığıyla
olur.
İslamın üçüncü koşulu salat’ı (dua etmek, namaz; yazarın
transkripsiyonu salah İ.K.)Kadı Nu'man, Beytullah’ı (Tanrının evi)
yapan İbrahim peygambere atfeder. Tanrı bu evi, Müslümanların dua
ederken döndükleri yön olan Kıble yaptı. Hazreti İbrahim de
peygamberler arasında büyük makama sahiptir ve Kuran’da hakikate doğru
yönelmiş olan bir hanif olarak tanımlanır.
Musa peygamber de zekatın simgesidir. Musa, Firavun’a kendi nefsini
temizlemesini (tazaka, Kuran 79, 16) istemiş olduğu söylenen ilk
peygamberdir. Tanrı, Musa’yı, Firavun’a kendi kendisini paklaması
(tazkiyah) için vaaz vermeğe-dua etmeye çağırdı. Zekat esas olarak
paklanmak-temizlenmek için verilmeli. Bir kimseninin, fakirlere ve
ihtiyaç sahiplerine bir kısmını vermekle kendi varlığı-zenginliğini
paklaması zekat aracılığıyla olur.
Savm(oruç) İsa peygambere bağlanır. Tavilde orucun anlamı, şeriat
buyruklarının gizli gerçeği, yani batın hakkında konuşmamak sessiz
kalmaktır. Tanrı’nın, “ben Tanrının merhameti için oruç adadım, artık
herhangi bir adamla bugün konuşmayacağım” (19, 26) diye halkına
söylemesini istediği kişi İsa’nın anası Meryemidi. Böylece görülecektir
ki, bu ayet içinde sözedilen oruç tutma, doğrudan doğruya (batıni
bilgiler hakkında) sessiz kalmayla ilişkilidir.
Benzer şekilde hac da son Peygamber olan Muhammed’le ilgilidir.
Müslümanların hac ziyareti yerine getirmesini ve hacca ilişkin
ritüeller (manasik) yapmasını isteyen ilk kez odur. İslamdan önce
Araplar hac düzenlerdi, fakat Kuran’da Tanrı tarafından tayin edilmiş
hac törenleri (manasik) mevcu değildir. Tanrı, İslam öncesi Araplar ve
onları Kabe yanında dua etmeleri konusunda, “ve onların Beytullah
yanındaki duaları, ıslık çalmak ve elçırpmaktan başka birşey değildir”
(8, 35) demektedir. Kafirler Kabe’nin çevresinde çırılçıplak bir
durumda dönerlerdi. Böye bir utanç verici uygulamayı kaldıran Muhammed
peygamber olmuştu. Ayrıca onlar Kabe’nin bütün çevresine tapmakta
oldukları putları da yerleştirmişlerdi. Bu putları da kırıp yokeden
Muhammed idi. Ondan sonra Hac için törenler koydu
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
Muhammed Peygamber Diğer Bütün Peygamberlerin de Üzerinde Bir Değere Sahiptir
İsmaililere göre, İslamın koşullarından sonuncusu cihaddır ve o İmamlar
zincirinin yedincisiyle ilişkilidir. İsmaililer (ya da Fatımiler),
Fatımi İmamlar zincirindeki her yedinci İmama çok önem verirler.
Yedinci İmama da natık (konuşan) adı verilir. Böylece her (yedinci
olan) İmam, Tanrının izniyle onun buyrukları hakkında konuşacak ve
onlara, kendi uğraşları-çabaları ya da dinini arındırmak için
sürdürdüğü savaş(ım) aracılığıyla yeni bir yorum getirecek. Yukarıda
sözü edilen Kaim al-Kıyamet de İmamlar zincirinin yedincisi olacaktır.
Onun aracılığıyla (İslam) ümmeti Muhammed’in şeriatı üzerinde
birleşecek. Bu nedenle Muhammed Peygamber, İslamın iki şartının -hac ve
cihad- ona ve onun soyuna bağlı olması anlamında, diğer bütün
peygamberlerden üstün olmaya layıktır.
Saiyyidna Kadı Al-Nu'man, Ta'wil al-Da'a'im yapıtında ilim-bilim
üzerinde şiddetle vurgu yapar. İlim İsmaili sistemin ana temelidir.
İlim imana vezirdir. İman (inanç) ilimden gıdasını alır. Kadı Numan,
bilimin hem zahire hem de batına uygulandığını söylemektedir. Böylece
bir mümin, ancak iman ve ilim sayesinde gerçek inançlı kişi olur.
İnsan bedeni suyla sadece temizlendiği gibi, inananın ruhu da yalnızca
bilgiyle arınır. Amval (maddi varlık, zenginlik) hak etmeyen ya da
anlayışı zayıf olan kişilerin hizmetine verilmediği (sufaha, Kuran 4,
5) gibi, ilim de hakkı olmayan kişilere bildirilmez-tebliğ edilmez. Bu
şekilde ilim aracılığıyla Tanrı tarafından seçilen-tercih edilen kimse,
onu hak etmeyen kişilere vermemelidir. Başka bir deyişle, batın ilmi
yalnızca inancı çok güçlü olan ve sendelemeyen hakeden kişilere
sunulabilir. Bu bilim sayesinde o daha fazla güçlü olacak; fakat hakkı
olmayan kişiye verildiği takdirde onun inancı zayıflayabilir ve
kuşkuları artabilirdi. Ancak bir kimse, tavil ilmini hakeden, anlayan
kişiye bildirirken hasis ve haketmemiş olana da fazla cömert
olmamalıdır.
Salat, yani dua-namaz sistemi özünde dava sisteminin kuruluşu anlamına
gelir. Kuran’nın her neresinde salat’tan konuşulsa, “dua okumaktan”
değil, fakat “dua düzenlemekten” (akim al-salah) söz edilir. Bu,
gerçekte, Peygamberden sonra, inananlar toplumunun en yüksek temsilcisi
olan imamın başkanlığında dava’nın yerleştirilmesi, düzenlenmesi
anlamındadır. İnsandan uygun zamanda dua etmesi istendiği gibi, o
kimseden uygun zamanda dava’nın yerleşip yürütülmesine enerjisini
sunması ve onun için mümkün olduğunca çaba harcaması da istenir. Ruh
kendisini dualarla zenginleştirdiği gibi, bir mümin, yani inançlı kadın
veya erkek çabalarını, inananlar içindava’nın hizmetine vererek kendi
kendisini zenginleştirir.
Kısacası bunlar İsmaili tavil bilgisinin ya da ilminin önde gelen
özelliklerinden bazılarıdır. Bu kısa deneme içinde tam doğruları
ayrıntılayamıyoruz. Burada ancak, temel özelliklerin altını çizme
girişiminde bulunulmuştur. Fatımi dai’leri bu konu üzerinde, bilim
adamlarına hazır bıraktıkları yüzlerce kitapyazmışlardır. Bu deneme ,
konuyla ilgilenenler için sadece bir giriş olabilir.
(Asghar Ali Engineer: “Quran and Ismaili Tawil”
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cuma Ocak 26, 2024 10:03 am tarafından alevi-veysel
» Türk tarihi
Cuma Ocak 05, 2024 7:57 pm tarafından alevi-veysel
» site trafiğimiz
Cuma Kas. 17, 2023 3:37 pm tarafından alevi-veysel
» forum resimlerimiz
Paz Ocak 09, 2022 8:09 pm tarafından Pir Veysel
» Melamiyye
Salı Ağus. 22, 2017 5:57 pm tarafından alevi-veysel
» Hasan Sabah ve Haşhaşiler tarikatı
Perş. Ara. 22, 2016 3:47 pm tarafından Admin
» OSMANLI DEVLETİNDE BEKTAŞİ TARİKATININ KAPATILMASI VE SONRASI GELİŞMELER
Perş. Ara. 22, 2016 3:43 pm tarafından Admin
» BİZİM SAYFAMIZ
Çarş. Haz. 15, 2016 8:05 pm tarafından Admin
» Zara AKDEDE (Cimilti) Köyü
Salı Mayıs 17, 2016 3:39 pm tarafından Admin