Giriş yap
Arama
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
En bakılan konular
Sosyal yer imi
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 216 kişi Cuma Ağus. 11, 2017 12:46 am tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 18 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: Veysel0
Kullanıcılarımız toplam 5042 mesaj attılar bunda 685 konu
Gül Ve Zülfikar
1 sayfadaki 1 sayfası
Gül Ve Zülfikar
Gül Ve Zülfikar
Gül, Hz. Muhammed’i, Zülfikar ise İmam Ali’yi sembolize eder. “Gül yüzlü Muhammed” derler ya.. İşte gül yüzlü Muhammed ile aşkın sembolü, eli zülfikarlı İmam Ali’nin ummanına gideceğiz. O ummandan, o dupduru sudan doyasıya içeceğiz. İçip kanacağız, aşk sarhoşu olup o dipsiz bucaksız suda yüzeceğiz…yüzeceğiz..
Bülbül ne yatarsın kalk figan eyle
Çığrışıp ötmenin zamanı şimdi
Kırmızı gül yeşil yaprakta bitti
Devşirip kokmanın zamanı şimdi.
…
Karaca Ahmet’im demi sür doğru
Eridi kalmadı dağların karı
Şah’ım karşısına almış Kamberi
Muhabbet etmenin zamanı şimdi.
(Karaca Ahmet Sultan)
Yüzmesini bilenlere umman dosttur, yoksa boğulup gidersiniz..
Bir elimizde gül diğer elimizde Zülfikar ve yüzmesini bilenlerle çıktık yola…Yol aydınlık, ışıklı…Karanlıkları delmişte gelmiş.. Öyle bir gelmiş ki “Yol Cümleden Ulu Olmuş,” nice başlar o yolda kesilmiş ama soran olmamış..
Ali ile Muhammed’in birleşiminden, Muhammed – Ali yolu çıkar.. Ali ile Muhammed’den de Hakk vasıl olur. Hakk - Muhammed – Ali olur.Hakk – Muhammed – Ali’den de Alevilik zuhur eder.. Ve o zuhur da tevhid olur yani, “vahdet-i vücut” olup arş-ı kürsü kapsar. Bu kapsamdan da bilinç birikimi ile “irfaniyet” yani “insan-ı kamil”lik hasıl olur. İnsan-ı Kamil bütün iyilikleri üzerinde toplayan ve secde edilen insanın en yücelmişidir.
O, dere iken ırmak, ırmak iken derya, derya iken Ummanlaşıp okyanus derinliklerindedir. Dedik ya; “Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.” Ummanda isim ve sıfat yok.. Teklik var.. “Lâ mevcuda illâllâh” var. Her şey “O” olmuştur..
……
Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbet dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda.
…
Hû çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda.
(Aşık Veysel)
Geliniz bu yüce ummana dalalım; Bu ummanda kim Müslüman, kim Hıristiyan, kim Budist, kim Alevi, kim Sünni, kim Şafii sorusuna yer yok. Sorarsanız bölüneceğinizden Ummanlık sevdasından vazgeçmeniz gerekecektir. Bu ayrılıkların birleşiminden umman olmamış mıdır?
Herkes kendi gönlündeki aşka yolculuk edecektir. Herkes kendi gönlünde ki Tanrı’ya doğru uçacaktır. Ummana gelen dereler, ırmaklar, deryalar ayrı – ayrı yollardan gelmemişler midir? Gelip bir olmamışlar mıdır? Artık ayrılığın sözümü olur.
Bırakınız, dokunmayınız, madem ki bir olana koşuyorlar.. Varsın geliş yolları ayrı ayrı olsun..
“İnsan benim sırrımdır” (Hadis)O sırrı kim çözebilmiş ki, O sırrı kim bilebilmiş ki!
Onca su nasıl derya oldu, nasıl kavgasız,
şiddetsiz, menfaatsiz, kardeşçe, barış içinde yüzyıllardır, bin
yıllardır birlik olabil di? Ve o birlik hiç bozulmadı. Akıl mı erer
dedik erenlerin sırrına… Aklımızın erdikleriyle yetinelim ve dönelim
yolculuğumuza;Yeryüzünün halifesi olan insan; Tanrı’ya elest bezminde ikrar vererek yeryüzüne geldi. Ve geldiği yere de sultan oldu.
Bu sultan, sultan olabilmesi içinde; kuşkulardan, korkulardan,
karanlıklardan, güvensizlikten, bunalımlardan kurtularak aydınlığa,
güvenliğe, düşünce ve duygu sağlamlığına, güzelliğe, olgunluğa, gerçek
ışığa, bilgi ve bilime taşımaya, üstünlüğünü ve yani sultanlığının
sırrını keşfetmesini aradı. Bunları ne ile arayacaktı? Akılla…. Öyle ya
o ortak aklın yani, “Külli aklın” bir parçası değil miydik? Akıl nur değil midir?
Anadolu’nun ser çeşmesi eli Zülfikarlı Ali’den, eli gül’lü velisi Hacı Bektaş’ımız; “Akıl dört türlü nurdandır. Evvel, ay nurundan, ikinci, gün nurundan, üçüncü, sıdratu’l münteha nurundan, dördüncü, arş nurundan” diyerek aklın sultanlığını göstermiştir. “Öyleyse
o sultan gönül içinde rahat etmesi lazımdır. Bunca ululuk, bunca
sultanlık, bunca nur, bunca keramet kim verdi? Yüce tanrı verdi,” der.
Dört kapı, kırk makam’ın sonu “kamil insan” bedenleşmesinde ki varlık birlik olmadı mı? Öyleyse fani olana değil: baki olana yönelmek gerekiyor.
Hazreti Peygamberimizin buyurduğu gibi: “Ölmeden önce ölüp, yeni yaşamda dirilmek,” yani, “yeni”yi “yepyeni yapmak” ve eski yaşamdaölmektir. Yepyeni yaşamda dirilmekte; baki olanda ölümsüzleşmektir.
Bir insan, dışını karartıp, içini aydınlatan veya dışını aydınlatıp içini karartarak değil, içini ve dışını aydınlatarak içi ve dışı aydın biri olmalıdır. “Benliğinden geçerek” gerçek benliğine ulaşmalı ve orada kişilik ve kimliğini bulmalıdır. Gerçeğin peşine düşerek yaşama sevincini bulmalıdır. Amaç,hakikat bahrinde,marifet ilmindeyüzebilmektir. İman ile küfrü bir potada eritebilmektir. İlm-i kaal’den İlm-i hale (Boş sözlerden, hal bilgisine) geçmektir. Çünkü, insan sözüyle değil eylem ve davranışlarıyla önemlidir. Şekil ve boş kalıp değildir. Şekil ve şölen de vahdet’e (Birlik) taşımaz. Hep kesrette (çokluk) kalır.
Asıl olan yaratılan da güzellik görüp sevmek, temizliği “asıl mabet” dediğimiz gönle doldurabilmektir.Çünkü gönül gerçek Kabe’dir, sultanı yani asıl sahibi ise ona ruh ve suret verendir. öyleyse oraya temizliği doldurmaktır. Ve oranın kapısı da herkese açık olmalıdır. Yetmiş iki milleti kucaklayabilmelidir. Herkes “bir”den gelmiş ve yine o “bir”e dönecektir. Öyleyse hakikatin tekeli kimsenin elinde olmamalıdır. Yaratılmış bütün varlıklara tek tip elbise, tek tip inanç yüklemenin akıl ve mantıkla bağdaşmayacaktır. Bunun istemi Allah’ın ilahi nizamına karşı gelmektir. Deryalar varken ve amaçta buraya ulaşmaksa derelere, çaylara, ırmaklara ne gerek var diyebilir miyiz?
Elestü bezmine postu serenler
Lafza bakmamışlar mana demişler
Uykudan uyanıp sırra erenler
Bu fani aleme rüya demişler.
Ateşler sarınca damı saçağı
Mecnundur neylesin evi ocağı
Çöllerin bulunmaz ucu bucağı
O sonsuz ellere sevda demişler
Hakikat nurudur gönülde yandı
Erenler bezminde çerağlar uyandı
Yana yana içen bu nura kandı
Arifler bu aşka sahba demişler
Hilkat mabedimiz aşk ayinimiz
Eflaki inletir her eninimiz
Nihat ancak budur bizim dinimiz
Bizlere aşık-ı şeyda demişler.
Allah Eyvallah...
Gül, Hz. Muhammed’i, Zülfikar ise İmam Ali’yi sembolize eder. “Gül yüzlü Muhammed” derler ya.. İşte gül yüzlü Muhammed ile aşkın sembolü, eli zülfikarlı İmam Ali’nin ummanına gideceğiz. O ummandan, o dupduru sudan doyasıya içeceğiz. İçip kanacağız, aşk sarhoşu olup o dipsiz bucaksız suda yüzeceğiz…yüzeceğiz..
Bülbül ne yatarsın kalk figan eyle
Çığrışıp ötmenin zamanı şimdi
Kırmızı gül yeşil yaprakta bitti
Devşirip kokmanın zamanı şimdi.
…
Karaca Ahmet’im demi sür doğru
Eridi kalmadı dağların karı
Şah’ım karşısına almış Kamberi
Muhabbet etmenin zamanı şimdi.
(Karaca Ahmet Sultan)
Yüzmesini bilenlere umman dosttur, yoksa boğulup gidersiniz..
Bir elimizde gül diğer elimizde Zülfikar ve yüzmesini bilenlerle çıktık yola…Yol aydınlık, ışıklı…Karanlıkları delmişte gelmiş.. Öyle bir gelmiş ki “Yol Cümleden Ulu Olmuş,” nice başlar o yolda kesilmiş ama soran olmamış..
Ali ile Muhammed’in birleşiminden, Muhammed – Ali yolu çıkar.. Ali ile Muhammed’den de Hakk vasıl olur. Hakk - Muhammed – Ali olur.Hakk – Muhammed – Ali’den de Alevilik zuhur eder.. Ve o zuhur da tevhid olur yani, “vahdet-i vücut” olup arş-ı kürsü kapsar. Bu kapsamdan da bilinç birikimi ile “irfaniyet” yani “insan-ı kamil”lik hasıl olur. İnsan-ı Kamil bütün iyilikleri üzerinde toplayan ve secde edilen insanın en yücelmişidir.
O, dere iken ırmak, ırmak iken derya, derya iken Ummanlaşıp okyanus derinliklerindedir. Dedik ya; “Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.” Ummanda isim ve sıfat yok.. Teklik var.. “Lâ mevcuda illâllâh” var. Her şey “O” olmuştur..
……
Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbet dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda.
…
Hû çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda.
(Aşık Veysel)
Geliniz bu yüce ummana dalalım; Bu ummanda kim Müslüman, kim Hıristiyan, kim Budist, kim Alevi, kim Sünni, kim Şafii sorusuna yer yok. Sorarsanız bölüneceğinizden Ummanlık sevdasından vazgeçmeniz gerekecektir. Bu ayrılıkların birleşiminden umman olmamış mıdır?
Herkes kendi gönlündeki aşka yolculuk edecektir. Herkes kendi gönlünde ki Tanrı’ya doğru uçacaktır. Ummana gelen dereler, ırmaklar, deryalar ayrı – ayrı yollardan gelmemişler midir? Gelip bir olmamışlar mıdır? Artık ayrılığın sözümü olur.
Bırakınız, dokunmayınız, madem ki bir olana koşuyorlar.. Varsın geliş yolları ayrı ayrı olsun..
“İnsan benim sırrımdır” (Hadis)O sırrı kim çözebilmiş ki, O sırrı kim bilebilmiş ki!
Onca su nasıl derya oldu, nasıl kavgasız,
şiddetsiz, menfaatsiz, kardeşçe, barış içinde yüzyıllardır, bin
yıllardır birlik olabil di? Ve o birlik hiç bozulmadı. Akıl mı erer
dedik erenlerin sırrına… Aklımızın erdikleriyle yetinelim ve dönelim
yolculuğumuza;Yeryüzünün halifesi olan insan; Tanrı’ya elest bezminde ikrar vererek yeryüzüne geldi. Ve geldiği yere de sultan oldu.
Bu sultan, sultan olabilmesi içinde; kuşkulardan, korkulardan,
karanlıklardan, güvensizlikten, bunalımlardan kurtularak aydınlığa,
güvenliğe, düşünce ve duygu sağlamlığına, güzelliğe, olgunluğa, gerçek
ışığa, bilgi ve bilime taşımaya, üstünlüğünü ve yani sultanlığının
sırrını keşfetmesini aradı. Bunları ne ile arayacaktı? Akılla…. Öyle ya
o ortak aklın yani, “Külli aklın” bir parçası değil miydik? Akıl nur değil midir?
Anadolu’nun ser çeşmesi eli Zülfikarlı Ali’den, eli gül’lü velisi Hacı Bektaş’ımız; “Akıl dört türlü nurdandır. Evvel, ay nurundan, ikinci, gün nurundan, üçüncü, sıdratu’l münteha nurundan, dördüncü, arş nurundan” diyerek aklın sultanlığını göstermiştir. “Öyleyse
o sultan gönül içinde rahat etmesi lazımdır. Bunca ululuk, bunca
sultanlık, bunca nur, bunca keramet kim verdi? Yüce tanrı verdi,” der.
Dört kapı, kırk makam’ın sonu “kamil insan” bedenleşmesinde ki varlık birlik olmadı mı? Öyleyse fani olana değil: baki olana yönelmek gerekiyor.
Hazreti Peygamberimizin buyurduğu gibi: “Ölmeden önce ölüp, yeni yaşamda dirilmek,” yani, “yeni”yi “yepyeni yapmak” ve eski yaşamdaölmektir. Yepyeni yaşamda dirilmekte; baki olanda ölümsüzleşmektir.
Bir insan, dışını karartıp, içini aydınlatan veya dışını aydınlatıp içini karartarak değil, içini ve dışını aydınlatarak içi ve dışı aydın biri olmalıdır. “Benliğinden geçerek” gerçek benliğine ulaşmalı ve orada kişilik ve kimliğini bulmalıdır. Gerçeğin peşine düşerek yaşama sevincini bulmalıdır. Amaç,hakikat bahrinde,marifet ilmindeyüzebilmektir. İman ile küfrü bir potada eritebilmektir. İlm-i kaal’den İlm-i hale (Boş sözlerden, hal bilgisine) geçmektir. Çünkü, insan sözüyle değil eylem ve davranışlarıyla önemlidir. Şekil ve boş kalıp değildir. Şekil ve şölen de vahdet’e (Birlik) taşımaz. Hep kesrette (çokluk) kalır.
Asıl olan yaratılan da güzellik görüp sevmek, temizliği “asıl mabet” dediğimiz gönle doldurabilmektir.Çünkü gönül gerçek Kabe’dir, sultanı yani asıl sahibi ise ona ruh ve suret verendir. öyleyse oraya temizliği doldurmaktır. Ve oranın kapısı da herkese açık olmalıdır. Yetmiş iki milleti kucaklayabilmelidir. Herkes “bir”den gelmiş ve yine o “bir”e dönecektir. Öyleyse hakikatin tekeli kimsenin elinde olmamalıdır. Yaratılmış bütün varlıklara tek tip elbise, tek tip inanç yüklemenin akıl ve mantıkla bağdaşmayacaktır. Bunun istemi Allah’ın ilahi nizamına karşı gelmektir. Deryalar varken ve amaçta buraya ulaşmaksa derelere, çaylara, ırmaklara ne gerek var diyebilir miyiz?
Elestü bezmine postu serenler
Lafza bakmamışlar mana demişler
Uykudan uyanıp sırra erenler
Bu fani aleme rüya demişler.
Ateşler sarınca damı saçağı
Mecnundur neylesin evi ocağı
Çöllerin bulunmaz ucu bucağı
O sonsuz ellere sevda demişler
Hakikat nurudur gönülde yandı
Erenler bezminde çerağlar uyandı
Yana yana içen bu nura kandı
Arifler bu aşka sahba demişler
Hilkat mabedimiz aşk ayinimiz
Eflaki inletir her eninimiz
Nihat ancak budur bizim dinimiz
Bizlere aşık-ı şeyda demişler.
Allah Eyvallah...
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 65
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Çarş. Ekim 09, 2024 9:32 pm tarafından alevi-veysel
» Tarihte Bektaşilik
Çarş. Eyl. 04, 2024 8:37 pm tarafından alevi-veysel
» Alevi inancının gerekleri
Perş. Tem. 04, 2024 12:52 pm tarafından alevi-veysel
» Osmanlı kimdir
Cuma Ocak 26, 2024 10:03 am tarafından alevi-veysel
» Türk tarihi
Cuma Ocak 05, 2024 7:57 pm tarafından alevi-veysel
» site trafiğimiz
Cuma Kas. 17, 2023 3:37 pm tarafından alevi-veysel
» forum resimlerimiz
Paz Ocak 09, 2022 8:09 pm tarafından Pir Veysel
» Melamiyye
Salı Ağus. 22, 2017 5:57 pm tarafından alevi-veysel
» Hasan Sabah ve Haşhaşiler tarikatı
Perş. Ara. 22, 2016 3:47 pm tarafından Admin