Giriş yap
Arama
En son konular
En bakılan konular
Similar topics
Sosyal yer imi
Kimler hatta?
Toplam 2 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 2 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 216 kişi Cuma Ağus. 11, 2017 12:46 am tarihinde online oldu.
Istatistikler
Toplam 16 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: Pir Veysel
Kullanıcılarımız toplam 5038 mesaj attılar bunda 681 konu
muaviye hakkında bilmediklerimiz
ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL :: TARİHTE ALEVİ KATLİAMLARI :: İslamiyet'in Ve Hz. Muhammet'in Düsmanlari
1 sayfadaki 1 sayfası
muaviye hakkında bilmediklerimiz
Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye
Muaviye’nin Genelgeleri
Süleym b. Kays şöyle diyor:
“Ebu Süfyan’ın oğlu
Muaviye, valilerine şöyle emretti: Ali’nin evlatları ve şiilerinin
tanıklığı kabul edilmemelidir. Bulunduğunuz yerlerde Osman’ın
mensupları ve taraftarlarından veya onun fazilet ve menkıbelerini
nakleden kimselerden biri bulunduğunda resmi yerlerde ihtiram ve ikram
görmeleri hususunda ihmalkârlık yapılmamalıdır. Osman’ın menkıbe ve
faziletlerine dair nakledilen sözler, nakledenin hususiyetleriyle
birlikte Şam’da Muaviye’nin sarayına bildirilmelidir.
Valiler bu emirlere
göre hareket ettiler. Osman’ın faziletlerinden bir cümle bile nakleden
kimseler hakkında dosyalar tuttular, onlara birçok hak ve imtiyazlar
tanıdılar. Bu durum Osman’ın hakkında birçok şeyin nakledilmesine sebep
oldu. Çünkü bu çeşit hadisleri nakleden kimseler, Muaviye’nin özel
bağış, hediye ve mükâfatlarından yararlanıyorlardı.
Muaviye’nin bu
bağışları, bahşişleri ve valilerin teşvikleri neticesinde, bütün İslam
şehirlerinde hadis uydurmak yaygınlaştı. Kim olursa olsun, Osman’ın
fazileti hakkında Muaviye’nin valilerinin yanında hadis naklettiği
zaman sözü hemen kayıtsız şartsız kabul ediliyor, adı mükâfat ve bağış
defterine kaydediliyordu ve başkaları hakkında şefaati (aracılığı) de
kesinlikle reddedilmiyordu.”
Süleym b. Kays sözünün devamında şöyle diyor:
“Muaviye, Osman’ın
hakkında bir müddet hadis nakledildikten sonra valilerine şöyle yazdı:
“Osman hakkında çok hadisler nakledildi, ülkenin her tarafına yeterince
ulaştı, bu genelge ulaşır ulaşmaz halkı, sahabenin ve iki halifenin
(Ebu Bekir ve Ömer) faziletleri hakkında hadis nakletmeye ve “Ebu
Turab” (Hz. Ali a.s)’ın hakkında nakledilen her hadis ve faziletin bir
benzerini, sahabenin hakkında da vazetmeye (uydurmaya) davet edin. Bu
iş benim hoşnutluğuma, gözümün aydınlanmasına, “Ebu Turab” ve
şiilerinin ezilmesine sebep olacaktır.”
Bu mektubun metni
halka okundu ve onun içeriği halkın arasında yayılınca sahabelerin
menkıbe ve faziletleri, hakkında uyduruk ve hakikatlerden uzak çok
sözler nakledildi. Halk bu sözleri nakletmekte çok ciddiyet ve gayret
gösterdi; öyle ki bu uyduruk faziletleri minberlerde ve namaz
hutbelerinde insanlara okudular ve Müslümanlara, onları çocuklarına
öğretmeleri için tavsiyede bulundular. Bu faziletler, Kur’ân ayetleri
gibi çocuklara ezberletilmeye çalışılıyordu. Hatta kızlara, kadınlara
ve kölelere bile bunlar öğretildi. Bir müddet de böyle geçti.
Süleym b. Kays daha sonra şöyle diyor:
Muaviye ve
uşaklarının iki halife ve sahabenin faziletleri hakkında hadis uydurma
hususundaki tutumundan bir müddet geçtikten sonra Muaviye, valiler ve
uşaklarına şu içerikte üçüncü bir genelge çıkardı: “Dikkatli olun, kim
ki Ali ve ailesinin dostluğuyla itham edilir ve bu ithama da en küçük
bir delil bulunursa, onun ismini hukuk ve meziyetler divanından silin
ve payını beyt’ul-maldan kesin.”
Muaviye bu
genelgenin ardından, şu içerikte diğer bir genelge de yayımladı: “Ali
hanedanının dostluğuyla suçlanan herkesi baskı altına alın, diğerlerine
ibret olması için de evini başına yıkın.”
Süleym b. Kays sonra şöyle ekliyor:
“Irak
halkı, özellikle de Kûfe halkı (ömürlerinde) bundan daha büyük bir
musibet görmediler; çünkü Hz. Ali (a.s)’ın şiaları, bu emir gereğince
valilerin ağır baskıları ve sert davranışları sebebiyle büyük bir korku
içerisinde yaşıyorlardı; hatta bazen, Ali (a.s)’ın şialarından bazıları
birbirlerinin evlerine gittiklerinde, köle ve hizmetçilerinin
korkusundan misafirlerine bir söz söyleyemiyorlardı; ancak
hizmetçilerine yemin ettirdikten ve onlardan söz aldıktan sonra
sözlerini söyleyebiliyorlardı. İşte böylece Ali ve hanedanını yeren
(birçok) uyduruk hadisler ortaya çıkmış oldu. Muhaddisler, kadılar ve
valiler de bu uyduruk hadislere uydular. Bu İlahi imtihanda herkesten
daha bedbaht olanlar da riyakâr ve imanları zayıf olan muhaddislerdi;
çünkü onlar zalim yöneticilere yakınlaşmak ve dünya malına kavuşmak
için hadis uyduruyorlardı. Bir süre geçtikten sonra bu yalan ve uydurma
hadisler, yalan ve iftiradan münezzeh olan dindar ve takvalı insanların
da eline ulaştı. Onlar da saflıklarından dolayı bu hadisleri hüsn-ü
zanla kabul edip başkalarına naklettiler, ki eğer hadislerin batıl ve
uydurma olduğunu bilselerdi kesinlikle onları nakletmezlerdi.”(Kitab-ı
Süleym b. Kays, Dar’ul-İslamiyye baskısı, s. 206; Şerh-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, c. 11, s. 44, 46.)
Muaviye’nin Genelgeleri
Süleym b. Kays şöyle diyor:
“Ebu Süfyan’ın oğlu
Muaviye, valilerine şöyle emretti: Ali’nin evlatları ve şiilerinin
tanıklığı kabul edilmemelidir. Bulunduğunuz yerlerde Osman’ın
mensupları ve taraftarlarından veya onun fazilet ve menkıbelerini
nakleden kimselerden biri bulunduğunda resmi yerlerde ihtiram ve ikram
görmeleri hususunda ihmalkârlık yapılmamalıdır. Osman’ın menkıbe ve
faziletlerine dair nakledilen sözler, nakledenin hususiyetleriyle
birlikte Şam’da Muaviye’nin sarayına bildirilmelidir.
Valiler bu emirlere
göre hareket ettiler. Osman’ın faziletlerinden bir cümle bile nakleden
kimseler hakkında dosyalar tuttular, onlara birçok hak ve imtiyazlar
tanıdılar. Bu durum Osman’ın hakkında birçok şeyin nakledilmesine sebep
oldu. Çünkü bu çeşit hadisleri nakleden kimseler, Muaviye’nin özel
bağış, hediye ve mükâfatlarından yararlanıyorlardı.
Muaviye’nin bu
bağışları, bahşişleri ve valilerin teşvikleri neticesinde, bütün İslam
şehirlerinde hadis uydurmak yaygınlaştı. Kim olursa olsun, Osman’ın
fazileti hakkında Muaviye’nin valilerinin yanında hadis naklettiği
zaman sözü hemen kayıtsız şartsız kabul ediliyor, adı mükâfat ve bağış
defterine kaydediliyordu ve başkaları hakkında şefaati (aracılığı) de
kesinlikle reddedilmiyordu.”
Süleym b. Kays sözünün devamında şöyle diyor:
“Muaviye, Osman’ın
hakkında bir müddet hadis nakledildikten sonra valilerine şöyle yazdı:
“Osman hakkında çok hadisler nakledildi, ülkenin her tarafına yeterince
ulaştı, bu genelge ulaşır ulaşmaz halkı, sahabenin ve iki halifenin
(Ebu Bekir ve Ömer) faziletleri hakkında hadis nakletmeye ve “Ebu
Turab” (Hz. Ali a.s)’ın hakkında nakledilen her hadis ve faziletin bir
benzerini, sahabenin hakkında da vazetmeye (uydurmaya) davet edin. Bu
iş benim hoşnutluğuma, gözümün aydınlanmasına, “Ebu Turab” ve
şiilerinin ezilmesine sebep olacaktır.”
Bu mektubun metni
halka okundu ve onun içeriği halkın arasında yayılınca sahabelerin
menkıbe ve faziletleri, hakkında uyduruk ve hakikatlerden uzak çok
sözler nakledildi. Halk bu sözleri nakletmekte çok ciddiyet ve gayret
gösterdi; öyle ki bu uyduruk faziletleri minberlerde ve namaz
hutbelerinde insanlara okudular ve Müslümanlara, onları çocuklarına
öğretmeleri için tavsiyede bulundular. Bu faziletler, Kur’ân ayetleri
gibi çocuklara ezberletilmeye çalışılıyordu. Hatta kızlara, kadınlara
ve kölelere bile bunlar öğretildi. Bir müddet de böyle geçti.
Süleym b. Kays daha sonra şöyle diyor:
Muaviye ve
uşaklarının iki halife ve sahabenin faziletleri hakkında hadis uydurma
hususundaki tutumundan bir müddet geçtikten sonra Muaviye, valiler ve
uşaklarına şu içerikte üçüncü bir genelge çıkardı: “Dikkatli olun, kim
ki Ali ve ailesinin dostluğuyla itham edilir ve bu ithama da en küçük
bir delil bulunursa, onun ismini hukuk ve meziyetler divanından silin
ve payını beyt’ul-maldan kesin.”
Muaviye bu
genelgenin ardından, şu içerikte diğer bir genelge de yayımladı: “Ali
hanedanının dostluğuyla suçlanan herkesi baskı altına alın, diğerlerine
ibret olması için de evini başına yıkın.”
Süleym b. Kays sonra şöyle ekliyor:
“Irak
halkı, özellikle de Kûfe halkı (ömürlerinde) bundan daha büyük bir
musibet görmediler; çünkü Hz. Ali (a.s)’ın şiaları, bu emir gereğince
valilerin ağır baskıları ve sert davranışları sebebiyle büyük bir korku
içerisinde yaşıyorlardı; hatta bazen, Ali (a.s)’ın şialarından bazıları
birbirlerinin evlerine gittiklerinde, köle ve hizmetçilerinin
korkusundan misafirlerine bir söz söyleyemiyorlardı; ancak
hizmetçilerine yemin ettirdikten ve onlardan söz aldıktan sonra
sözlerini söyleyebiliyorlardı. İşte böylece Ali ve hanedanını yeren
(birçok) uyduruk hadisler ortaya çıkmış oldu. Muhaddisler, kadılar ve
valiler de bu uyduruk hadislere uydular. Bu İlahi imtihanda herkesten
daha bedbaht olanlar da riyakâr ve imanları zayıf olan muhaddislerdi;
çünkü onlar zalim yöneticilere yakınlaşmak ve dünya malına kavuşmak
için hadis uyduruyorlardı. Bir süre geçtikten sonra bu yalan ve uydurma
hadisler, yalan ve iftiradan münezzeh olan dindar ve takvalı insanların
da eline ulaştı. Onlar da saflıklarından dolayı bu hadisleri hüsn-ü
zanla kabul edip başkalarına naklettiler, ki eğer hadislerin batıl ve
uydurma olduğunu bilselerdi kesinlikle onları nakletmezlerdi.”(Kitab-ı
Süleym b. Kays, Dar’ul-İslamiyye baskısı, s. 206; Şerh-i İbn-i
Ebi'l-Hadid, c. 11, s. 44, 46.)
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
Geri: muaviye hakkında bilmediklerimiz
MUAVİYE KİMDİR?
Tam
adı Muaviye bin Ebi Süfyan’dır. 602 yılında Mekke’de doğan Muaviye
önceleri Hz. Muhammed’in karşısında yer alan Abdü’ş-Şems
kabilesindendi. Hz. Muhammed’in Mekke’yi ele geçirmesinden sonra
müslüman oldu.
İkinci Halife Ömer döneminde
kardeşi Yezid bin Ebu Süfyan’ın ölmesi sonrası Şam Valisi olarak sadece
Şam ordugah ve vilayetini idareyle memur edilen Muaviye’nin gücü,
Ömer’in ölümü sonrasında iyice arttı. Çünkü Muaviye’nin akrabası olan
Osman Üçüncü halife olmuştu. Osman’ın halifeliğiyle Muaviye Şam’ın
yanısıra Suriye’nin diğer vilayetlerini de idaresi altına aldı. Böylece
Muaviye , bütün Suriye ve çevresinin valisi olup, servet ve iktidarını
günden güne arttırmaktaydı. Muaviye, Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde
hem siyasi, hem de ekonomik açıdan oldukça güçlü bir konuma gelmiş
bulunuyordu. Bu gücü nedeni iledir ki, müslümanların ittifak ile
halifeliğe getirdiği Hz. Ali’nin meşru halifeliğini tanımamış, Osman’ın
kanını talep iddiasını öne sürerek Hz. Ali ile savaşa girmiştir. Yine
Muaviye, Osman’ın intikamcısı rolüne sarılmakla kalmıyor; halife
Osman’ın katillerini teslime rıza gösterdiği taktirde Hz. Ali’ye biat
etmeğe razı olduğunu ilan ediyordu ki, bu apaçık siyasi bir manevraydı.
Muaviye bu manevradan Sıffin Savaşı öncesindeki müzakerelerde oldukça
yararlanmıştı. Şöyleki Osman’ın katledilmesiyle Hz. Ali’nin herhangi
bir ilgisi yoktu ve Osman’ın katillerinin bulunamayacağı ortadaydı.
Çünkü Osman’ın bulunduğu yeri sararak onu katleden kitle yüzlerle ifade
ediliyordu Esasen Osman’ın katledilmesinde bilinen birçok neden rol
oynamıştır. Öyleki, Hz. Peygamberin eşlerinden Ayşe bile Halife
Osman’ın aleyhinde bulunmaktaydı. Osman’ın akrabalarına olan Emevi
Ailesi mensuplarına sağladığı mevkiler ve parasal ayrıcalıklar da yoğun
tepkilere yol açmıştı. Bu şekilde halife Osman muhtelif çevrelerde
muhalifler yaratmış idi.
Emevi sülalesi İslam’ın doğuşu ile
kaybettikleri nüfuz ve iktidarı yeniden ele geçirebilmek için akıl
almaz yollara başvurmuşlardır. Özellikle Muaviye’nin ve Yezid’in
davranışlarını, bazı Sünni yazarların ileri sürdükleri gibi, “içtihad”
farkıyla açıklamaya kesinlikle imkan yoktur. Muaviye “kısas” adıyla din
kisvesine büründürdüğü siyasi ihtirasını ne pahasına olursa olsun
tatmin için uğraşmış, bu amaçla başvurulmadık yol bırakılmamıştır.
Şüphesiz Muaviye’nin bu cüretkâr hareketlerde bulunurken en büyük
dayanağı 20 yıllık Suriye Valiliği sırasında sağladığı kazanımlardı.
Muaviye’nin başlıca eseri, siyasetine körü körüne itaat eden
birliklerden oluşan Suriye Ordusu oldu. Muaviye, ordunun rahatına ve
donanımına çok dikkat ediyor, ücretlerini fazlasıyla ve o zamana kadar
alışılmamış bir düzen ile ödemeye çalışıyordu. Muaviye kendi
amaçlarının önünde engel olarak gördüğü, her kim olursa olsun, ortadan
kaldırmakta tereddüt etmemekteydi. Muaviye’nin bu siyaseti
icraatlerinde açıkça görülmektedir.
Muaviye, tüm bu sözü edilen
önlemler dışında servetini de siyasal başarısı için seferber etmiş
durumdaydı. Karşıtlarından kiminin öldürülmesi yolu benimsenirken,
kiminin de para ile satın alınması yoluna gidilebiliyordu. Tahsis
ettiği maaşların ve cömertce ihsanların altın zinciri ile en inatçı
aleyhtarlarının dizginlerini elinde tutmayı başarmış idi. Emevi
halifeleri, Muaviye de dahil, kendi siyasetlerine düşman olanların aynı
zamanda islama da karşı olduklarına kanaat getirmişlerdi.
Çeşitli İslam Tarihi uzmanlarınca
dile getirilen ve Muaviye’nin suçlanmasına yol açan davranışlarını şu
şekilde sıralamak mümkündür:
1. Muaviye, Şam dışındaki bütün
İslam eyaletlerinin meşru halifesi olan Hz. Ali’ye savaş açmış ve
esasta iktidarı elde etme amacını Osman’ın kanını talep iddiasıyla
hasıraltı etmeyi amaçlamış, dolayısıyla o zamana kadarki İslami
teamüllere karşı çıkarak hilafeti gaspetmiştir.
2. Muaviye, siyasi amaçları uğruna,
vali ve hakimlere ferman göndermek suretiyle Hz. Ali’ye, Ebu Turap
lakabıyla birlikte küfür ettirir, lanet okutturur, sövdürürdü. Ebu
Turap, toprağın babası anlamında olup, Hz. Muhammed tarafından Hz.
Ali’ye verilmiş bir ad idi ve Hz. Ali de bu lakabı çok severdi. Muaviye
ile başlayan bu adet diğer Emevi hükümdarları zamanında da sürdü.
Mescidi Nebevi’de, Peygamberin manevi huzurunda, onun minberinde en çok
sevdiği zata karşı yakışık almayan küfürleri savurmak adet bile oldu.
Hatta Muaviye, Medine’de Hz. Peygamber’in mescidinde de ashabın
itirazlarına, Hz. Peygamber’in eşlerinden Ümmü Seleme’nin bizzat
mescide gelip Resulullah’ın “Ali’ye söven bana, bana söven Allah’a sövmüş olur.” hadisiyle kendisine ihtarda bulunmasına rağmen bundan vazgeçmemişti.
3. Muaviye, diyet uygulamasında
sünnete aykırı davrandığı gibi, ganimet mallarının dağıtılmasında da
Allah’ın Kitabı ve Resulü’nün sünnetinin açık hükümlerine aykırı
davranmıştır. Emevi soyunun idarecileri, Ömer b. Abdülaziz istisna
edilecek olursa, Kur’an ve Sünnet’i dünyevi hırs ve menfaatler uğruna
feda edebilmiş ve tarihte “İslam” değil “Arap” devleti adıyla şöhret
kazanmışlardır.
4. Muaviye, valilerini o zamanki
yasalardan üstün sayıyordu. Valilerinden Ziyad b. Ebih ve Büsr İbni
Ertat’ın yaptıkları katliamlar ve zulümler tarihçilerce oldukça yer
verilen konulardandır. Muaviye ise bu zulümlere sessiz kalıyordu.
Muaviye’nin Basra valiliğine getirdiği Ziyad b. Ebih, Irak’ta haksız
yere binlerce insanı öldürttü. Muaviye’nin komutanlarından Büsr İbni
Ertat, Mekke, Medine ve Yemen’de zalimce icraatleriyle ortalığa dehşet
saçtı.
5. Muaviye, amaçlarına engel olarak
gördüğü kişilerden kurtulmak için hiçbir hareketten çekinmezdi ve kanlı
emelleri uğruna pek çok değerli şahsın ölmesi onun idaresi dönemine
rastlar. Mesela Ammar b. Yasir, Eşter b. Malik, Muhammed İbn-i Ebu
Bekir ve Hucr b. Adî bunlardandır. Bu şahıslarının tümünün de ortak
yanı, Hz. Ali’nin tarafında yer almış oluşlarıydı.
6. Muaviye, Hz. Hasan’la yaptığı
anlaşmayı hiçe sayarak, ölmeden önce oğlu Yezid’e biat edilmesini
istedi. Böyle bir durum, o zamana kadar Arapların ve Müslümanların
anlayışına uymadığı gibi, Yezid de serbest hareketlerinden dolayı fasık
sayılıyordu ve böyle bir kimsenin halifeliğe adaylığını kabul etmek
mümkün değildi. Böylece, Muaviye, Yezid El-Humur diye adlandırılmış,
kaynaklarda içki içen ilk halife olarak geçen oğlu Yezid’i, kendisine
halef tayin etmiş oluyorduki bu durum hilafetin saltanata dönüştüğünün
açık bir göstergesiydi.
Sonuç olarak Muaviye o zamana kadar
ki İslami teamüllere aykırı birçok kötü hareketi meşrulaştırmış,
kendinden sonrakilere kötü örnek olmuştur. G. Levi Della Vida’nın da
dile getirdiği gibi, Muaviye’nin halifeliği, İslam’ın devlet teşkilatı
tarihinde yepyeni bir dönem açıyordu. Artık halife, sünnetin vücut
bulunduğu anlarda buna bizzat şahit olup da sünneti uygulayan veya
devam ettiren kimse olmaktan çıkıyor, Arap aleminin belli başlı siması,
askeri kuvveti, aile ilişki ve etkileri, kendi şahsi itibarı sayesinde,
kabile reisleri arasında en başta geleni oluyordu. Artık halife, resmi
ünvanı bakımından olmasa bile, fiilen bir “melik”, daha doğrusu
Yunanlıların “tiran” dediği türden bir hükümdardı.
Aslında Muaviye, iktidarı elde
edebilmek için her yola başvurabileceğini açıkça ifade ediyordu. Şeyh
Ekber Muaviye’nin bu durumunu yansıtan şu sözlerine yer veriyor: “Yükselmek
ve büyük mevkilere erişmek için gayret ve çabanızı arttırınız ki
muradınıza vasıl olasınız. Nitekim ben ehil olmadığım halde, himmet ve
gayret göstererek muradıma vasıl oldum ve istediğimi elde ettim.”
Muaviye bu sözleriyle kendisinden önceki dört halifeden oldukça farklı
bir anlayışa sahip olduğunu sergilemekteydi. İktidarının meşruluğunu
zorla ve savaşla elde eden Muaviye daha önce de dile getirdiğimiz gibi,
fiilen bir melik, daha doğrusu Yunanlıların “tiran” dediği türden bir
hükümdardı. İktidarı elde ediş ve iktidarda kalış sürecinde meydana
gelen olaylar, Muaviye’nin ve sonraki Emevi hükümdarlarının islam
halifeliğinin gerektirdiği niteliklere sahip olmadıklarını ortaya
koymaktadır. Kısmen Halife Osman döneminde başlayan Emevi valilerin
debdebeli yaşam biçimleri, Muaviye’nin iktidarı eldesiyle iyice
belirginleşmişti. Saray adabı ve merasimlere aşırı derecede önem
verilmeye başlandı. Muaviye, İslam öncesi dönemdeki Arapların teklifsiz
ve serbest hal ve tavırlarını, hemen tamamıyla muhafaza etmişti. Yine
T. W. Arnold’un dile getirdiği gibi, Emeviler devrinde, hükümdarların
çoğu imamlık görevine devam etmekle birlikte, hilafet görevlerinin
dinsel yönlerine de fazla ilgi gösterilmemişt; Zira Ömer b. Abdülaziz
müstesna olmak üzere, bu hükümdarlar dinsel düşünce ve sorunlara pek
önem vermemiş görünmektedir. İşte sözü edilen tüm bu nedenlerden
dolayı, Süheyli’nin de ifade ettiği gibi Muaviye halife değil emirdir.
Muaviye’nin kötülüklerini daha önce
belirtmiş idik. Yezid’e geçmeden evvel ünlü Oryantalist H. Lammens’in
kaleminden bunların bazılarını yineliyoruz: “Muaviye’nin dört suçu
vardır ki, bunlardan birisi bile onu lekelemeye yeterdi: Milleti
kıymetsiz insanların elinde bırakmış idi (Yezid’e biat ettirmek
suretiyle); Kendisine sormadan, milletin mukadderatını, idare hakkını,
hem de birçok peygamber sahabesinin ve faziletli insanların yaşadığı
dönemde ve bunların zararına olarak gaspetmiş idi; İpeklilere bürünmüş
ve çalgı çalmaktan hoşlanan islah kabul etmez bir sarhoşu kendisine
halef tayin etmiş, Ziyad’ı kardeş edinmiş ve nihayet Hucr b. Adî’yi
ölüme mahkum etmiş idi.” Lammens, tarafsız bir tarihçinin Muaviye’yi bu
ithamlar karşısında temize çıkarmasının oldukça zor olduğunu da
ekliyor. Ayrıca Emevi İdaresinin, Hz. Ali’den rivayet edilen pek çok
şeyin gizli kalmasında büyük etkisi olduğu da muhtemeldir. Çünkü cami
minberlerinden Hz. Ali’ye lanet ettirenlerin, Hz. Ali’nin ilminden
bahsedip onun fetva ve sözlerini ve bilhassa hükümet teşkilatıyla
ilgili görüşlerini nakletmek hususunda ilim adamlarına serbesti
tanımaları da makul değildir.
Muaviye’nin iktidara geliş ve
iktidarda kalış biçimine ilişkin icraatlerine değindikten sonra Yezid
konusuna geçebiliriz. Yezid hilafetin haksız varisi, Hz. Hüseyin’in
öldürülmesinin ve mukaddes şehirlere saldırılmasının suçlusu olarak
müslümanların hafızasında çok kötü bir isim bırakmıştır. N. Kemal’in
Büyük İslam Tarihi adlı eserinde verdiği bilgilere göre: “Muaviye her
yönden dört halife devrinin sadelik, dürüstlük, eşitlik, adalet, kanaat
kapılarını kapamış, Suriye’ye sinen Bizans ve İran saray politikası ile
ihtişamının esiri olmuştu.
Admin- YÖNETİM
- Kayıt tarihi : 19/01/14
Yaş : 64
Nerden : istanbul
moderatörler
tercübe: araştırmacı-yazar
ALEVİLİK BİLGİ FORMU-ALEVİ-VEYSEL :: TARİHTE ALEVİ KATLİAMLARI :: İslamiyet'in Ve Hz. Muhammet'in Düsmanlari
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cuma Ocak 26, 2024 10:03 am tarafından alevi-veysel
» Türk tarihi
Cuma Ocak 05, 2024 7:57 pm tarafından alevi-veysel
» site trafiğimiz
Cuma Kas. 17, 2023 3:37 pm tarafından alevi-veysel
» forum resimlerimiz
Paz Ocak 09, 2022 8:09 pm tarafından Pir Veysel
» Melamiyye
Salı Ağus. 22, 2017 5:57 pm tarafından alevi-veysel
» Hasan Sabah ve Haşhaşiler tarikatı
Perş. Ara. 22, 2016 3:47 pm tarafından Admin
» OSMANLI DEVLETİNDE BEKTAŞİ TARİKATININ KAPATILMASI VE SONRASI GELİŞMELER
Perş. Ara. 22, 2016 3:43 pm tarafından Admin
» BİZİM SAYFAMIZ
Çarş. Haz. 15, 2016 8:05 pm tarafından Admin
» Zara AKDEDE (Cimilti) Köyü
Salı Mayıs 17, 2016 3:39 pm tarafından Admin